Sabah hem de nasıl sorumlu gazetecilik yapmış, olayı "Kurtaramadı" diye manşetine taşıyarak.. Şimdi peşini bırakmamalı.. Sonuna dek gitmeli.. Çünkü Türkiye uyuşturucu pençesine düşüyor.. Belki de düştü bile.. Haplar ortaokul kapılarında satılıyor.. Liselerde esrar ve kokain, üniversitelerde son darbe, eroin var.. Herkes biliyor, ama kimseler telaffuz edemiyor. Söylenmez, konuşulmazsa, bela yok farz edilirse, yok olurmuş gibi.. Oysa küçükken başı ezilmeyen yılan, okullarımızda besleniyor, büyüyor ve doğuruyor.. Uyuşturucu mafyası önceleri yurt içinde satışı düşünmez, bol paralı Avrupa ve Amerika ülkelerine satardı. Şimdi oralarda savaş öylesine yoğunlaştı ki, nefes alamaz hale geldiler ve kendilerine yeni pazarlar aramaya başladılar. Türkiye'deki ekonomik gelişme iştahlarını artırdı. Üstelik burada sattıkları zaman dışarı kaçırmanın zorlukları da olmuyordu.. Yüklenmeye başladılar.. Hedef her ülkede olduğu gibi gençler ve gençlerin yoğun bulunduğu okullardı. Bu ülkede uyuşturucu ile savaş deyince, göstermelik ve bol popüler kulüp disko baskınlarını yeterli bulan polis, okulları tamamen ihmal edince hızla yayıldılar. Aslında günah sadece polisin değil. Uyuşturucu mafyası, özellikle en pahalı özel okulları seçiyor. Çünkü en zengin çocuklar burada.. Bu pahalı okulları yönetenler ise, adlarının uyuşturucu ile anılmasından fena halde korktuklarından, bu tür söylemlerin velileri okuldan kaçıracağını, piyasalarının düşeceğini düşündüklerinden, polisi yaklaştırmıyorlar. Kendi tespit ettikleri olayları dahi gizlemeye, örtbas etmeye çalışıyorlar. Yani uyuşturucu mafyasına bir nevi işbirlikçilik yapıyorlar. Popülist medyanın bu taraklarda hiç bezi yok.. Giderek büyüyen tehlikeyi, gelişmeleri yazarak, rakamlar vererek anlattığımda beni "Kokain reklamcısı" ilan etmekten çekinmeyenlerin, Daum olayına nasıl yaklaştıklarını iyi hatırlayın.. Sabah'ın "Kurtaramadı" manşeti, Doktor annenin kızını kurtarmak için nasıl çırpındığını anlatıyor. Fevkalade başarılı bir lise öğretimi.. Üniversite sınavlarını en yüksek puanla kazanış ve Türkiye'nin en gözde üniversitesi Bilkent'e gidiş.. Orada uyuşturucu ile tanışma.. Annenin kızını Ankara'dan, Bilkent'ten, çevresinden kaçırması. Uyuşturucudan kurtulması için Amerikalara, Fransalara taşıması.. Özel doktorlara, ünlü mücadele hastanelerine götürmesi.. Tedavi için her şeyi yapması.. Ama son.. 20 milyon liraya alınan 7 gram eroinle hayata veda.. 21 yaşında hayata veda.. Türkiye, Türkiye olsa, bugün bütün ulus Selen Atılgan'ı konuşuyor olurdu.. Almanlar Christian F.'i, Selen gibi eroin tuzağına düşen pırıl pırıl genç kızın dramını belgesel roman, ardından belgesel film yaptılar. Ülkede uyuşturucu savaşına bayrak oldu, Christian F.. Selen de bizde gündem olmalıydı.. Başbakan, İçişleri Bakanı konuşmalıydı.. Çok önemli kararlar alınmalıydı. Bilkent'ten başlayarak bütün üniversiteler ve belli başlı liselerde çok geniş kapsamlı uyuşturucu taraması başlatılmalıydı.. Okullara uyuşturucu getiren öğrenciler izlenerek, asıl satıcılara ulaşılmalıydı. Türk medyasının en büyük özelliği unutmaktır. Yazarız ve unuturuz. Bu yüzden hiçbir sorun çözülmez. Ülkeyi yönetenler dahil, bu işlere bulaşanlar da yazılanlara aldırış etmezler.. Bilirler ki, iki yazılıp unutulacak.. Niye ortalığı kızıştırsınlar ki.. Amma bu defa tehlikede olan Türk gençliği, tehlikede olan bu ülkenin geleceği.. Terör asıl bombalarını okul önlerinde, sınıf aralarında patlatıyor. Bu bombanın sesi çıkmıyor. Bir defada 30 kişi öldürmüyor, bu yüzden dehşetin kimseler farkında değil.. Bir kokain sanığını, bir kokain kullanıcısını bu ülkenin en popüler takımının başına getirip gençlik ilahı yapmaktan dahi çekinmiyoruz. Dehşetin o kadar dışındayız, o kadar ilgisiz ve bilgisiziz ki.. Geçen yılı bu köşenin okurları iyi hatırlarlar.. Selen Atılgan'ın eroine bağlandığı okul, Bilkent Hıncal'ın Yeri'nin gündeminde idi.. Bir gurup Bilkent öğrencisinden bir e-mail almıştım.. Şöyle diyorlardı: "Biz bu ülkenin en iyi okulunun öğrencileriyiz. Dolayısı ile, en iyi, en zengin ailelerin çocukları burada okuyor. Bu bilindiği için uyuşturucu satıcıları okulumuzu hedef seçtiler. Okul fevkalade iyi korunuyor ve kontrol ediliyor. Bu yüzden bir yabancının gelip burada satış yapması mümkün değil. Çareyi öğrencileri kullanmakta buluyorlar. Ya tuzaklarına düşürüp bağımlı yaptıkları gençleri kurye olmaya zorluyorlar, ya da bize yapılanı yapıyorlar.." Nedir bu gençlere yapılan.. Tehdit.. "Bizim malları okulda satmazsanız, başınıza, ailenizin başına her şey gelir.." Tehdidi alınca polise gitmişler, korunmak için, mücadele için.. "Polis hiçbir şey yapmadı. Bize öyle geldi ki, bunlar polisle de anlaşmalı çalışıyor. Tek çare size yazıyoruz" dediler. Mektubu köşemde isimsiz yansıttım ve Bilkent Rektörü'nden bir dayak yemediğim kaldı. Rektör bu mektubu yollayanları, Bilkent'e kara sürmek isteyen tetikçiler, beni de yardakçıları ilan etti. Mektubu yazanların isimlerini istedi.. Ceza vermek, okuldan atmak, uyuşturucu mafyasına hedef göstermek için.. Oysa çocukların mektubu baştan sona okullarını yüceltiyor, bunun için hedef seçildiklerini anlatıyordu. Rektör yaraya derhal parmak basacağına, olayın üzerine bütün gücü ile gideceğine, kedilerin geleneğini uygulama ve kokunun üzerini örtme yolunu tercih etmişti. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'yu aradım.. Kendisinden şeref sözü alarak bana mektup yazanın adını ve e-mail adresini verdim.. "Çok inandığınız bir bakanlık müfettişi bu soruşturmayı çok gizli yapmalı, yoksa çocukların hayatı tehlikeye girer, bu rektör de onları kovar" dedim. Çocuklar beni aradılar. "Sakın ortaya çıkmayın, kendinizi deşifre etmeyin. Benden sır çıkmaz. Adınızı sadece İçişleri Bakanı'na verdim. Onun çok güvenilir bir müfettişi sizi arayabilir, onunla konuşursunuz. Başkası bir şey sorarsa her şeyi inkar edin" dedim. Ondan sonra ne bakandan haber çıktı, ne de çocuklardan.. Gelen ilk ses Bilkent'te okurken eroine alıştırılan Selen Atılgan'ın 7 gramlık bir vuruşla komaya girip öldüğü oldu.. Gazeteler günlerdir bu konuyu yazıyor.. Bilkent'in o çok hassas rektöründen bu defa çıt yok.. İçişleri Bakanı'ndan da.. "Bu konuyu aslında Cumhurbaşkanı gündemde tutmalı.. TRT'ye gelmeli.. Gürlemeli" diyeceğim.. Çünkü tehlike o kadar ciddi, o kadar büyük.. Ama kafamdaki soru hâlâ yanıtsız.. Cumhur'un başkanı var mı, bu ülkede?.. Ya da öncelikle Bilkent'ten başlayıp, tüm üniversitelerde kan ve saç örnekleri alınarak eksiksiz bir uyuşturucu taraması emri verecek sorumlu ve yürekli devlet adamı?.. Daha kaç Selen ölmeli, ağalar, paşalar, beyler, kılınızı kıpırdatmanız için.. Umudum Milli Güvenlik Kurulu'nda.. Okullarımız ve uyuşturucu mücadelesi Milli Güvenlik Kurulu'nun özel bir oturumunda görüşülecek kadar önemlidir. Çünkü giden.. Gençliğimiz.. Çünkü zehirlenen ve yok edilen bu ülkenin geleceği.. Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği gençliğin damarlarındaki asil kanda uyuşturucu dolaşmaya başladı.. Kim kendine gelecek?..