GALATASARAY Bursaspor'a takılsa futbolun adaleti adına haksızlık olurdu. Ağır zeminde oynamaya çalışan, golü arayan, oyunu çirkinleştirmeyen, tempoyu yüksek tutan, takım savunmasından taviz vermeyen sürekli Galatasaray'dı.
Milli Takımlar'a çok oyuncu veren takımların lige dönüşleri sıkıntılı olur ve ritim bozukluğunun yaşanılması kaçınılmazdır. Ama Galatasaray Engin'in çıkışına kadar oyun kontrolünü elinde tuttu. Engin çıkınca Galatasaray'ın önde top tutma, topu saklama ve kullanma adına refleksleri zayıfladı.
İlk yarıda sahayı enine kullanan, zaman zaman göbekten dikine hücumlarla golü arayan Galatasaraylı oyuncular yağmurun ayakta durmayı zorlaştırdığı kaygan zeminde ayağa yerden pas oynamaktan hiç vazgeçmedi. Becerisini aklıyla birleştiren Engin, Bursa'nın kalabalık alan savunmasının arasında adeta "Görünmez adam" olup Elmander'e akıl golü attırdı. Gol sonrası oyunun kontrolü tamamen Galatasaray'a geçti. Melo savunmanın önünde, Engin forvetin arkasında Galatasaray'ı maestro gibi yönetti. Bursaspor sadece kontrayı düşünürken bazı hücum girişimlerini de Galatasaraylı oyuncuların topla çıkarken yaptığı pas hatalarından gerçekleştirdi.
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal kuruluş yıldönümünde başarı için şöyle demişti: "Başarı sporcuların kalbinde ve ruhundadır. Sporcular yürekleriyle oynarlarsa başarıları devam eder."
Riera, Eboue ve Kazım hariç Galatasaray'da her oyuncu sahaya yüreğini koydu. Özellikle Melo kalpten oynuyor, hırsıyla tribünleri ısıtıp ateşliyor ve kestiği her akından sonra kendi kendini ve arkadaşlarını motive ediyor.
Baros, "Acil servis golcüsü" gibi oldu. Baros'un golü öncesi hem de o dakikada hem de ağrı zeminde yapılan pas alış verişi ve gol vuruşu mükemmeldi. Keşke Sercan'dan önce oyuna Baros girseydi. Galatasaray'ın kritik dakikada yediği golden sonra geriye dönüşü çok önemli. Bu dönüş Terim felsefesinin takıma yerleştiğinin göstergesidir.