Galatasaray; Leeds'i elemiş ve UEFA Kupası'nda finale yükselmişti. 22 Nisan 2000 tarihli SABAH'ın birinci sayfa manşetinde Fatih Terim'le ilgili şu başlık vardı: "Fark bu adamda"
Terim'in boydan fotoğrafının yanında Galatasaray'la yaşanan başarının analiz başlıkları şöyleydi:
1-Karizmatik, çalışkan ve hırslı. Yapısında kaybetmek yok. Hep daha iyisini istiyor. Hiçbir zaman pes etmiyor.
2-Sevgi ve öfkenin harmanı. Baba şefkatiyle futbolcularını kucaklıyor. Zor günde kendisini siper ediyor, güven ve otoritesini sağlamlaştırıyor.
3-Futbolcularını her şartta kazanmaya motive ediyor. GERGİNLİKLERİ YUMUŞATIYOR.
4-İş dünyası rekabetçi tavrını dikkatle izliyor. Büyük şirketler, vizyon büyüten anlayışını örnek olarak alıyor.
5-Kendini sürekli yeniliyor. Gelişmeleri takip ediyor. Batılı rakiplerini yakından izliyor.
***
Galatasaray, UEFA Kupası'nı kazandıktan sonra öğrenci Suat Kaya hocası Fatih Terim'e şu mektubu yazmıştı:
"Bana ve arkadaşlarıma güvendiniz, güvenmeyi öğrettiniz. Bizlerin neler yapabileceğini ortaya çıkardınız. Kendimizi tanımamızı sağladınız. Sınırlarımızın nereye kadar uzandığını sizinle keşfettik. Bize ağabey, hoca, baba ve en önemlisi her zaman üstün bir lider oldunuz. Ben ve arkadaşlarım ülkemizde birer kahraman durumuna geldiysek, bu bizlere vermiş olduğunuz kendine güvenme, tuttuğunu koparma konusunda sizi örnek alışımız sayesindedir. Nasıl yaşamamız, nasıl çalışmamız ve elde etmek istediklerimizi nasıl kazanabileceğimizle ilgili kimsenin bize veremeyeceği dersleri verdiniz."
***
Benim beğendiğim bir söz şöyle der: "Dostluğun en büyük gayreti, bir dosta kusurlarımızı göstermek değil, kendi kusurlarını onun gözüne sokmaktır."
Fatih Terim benim saygı duyduğum, sevdiğim bir büyüğüm ben de Terim'in bir dostuyum. Yazacaklarım belki Terim'i üzecek belki kıracak. Olsun... Bir efsaneyi kaybetmektense yarını kazanmak adına bugünden eleştirmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Yukarıda saydığım özelliklerin bir kısmını kaybettiğiniz inancındayım Fatih Hocam... Suat'ın yazdığı mektuptaki Terim değilsiniz hocam... Öfkeye çok fazla tutunduğunuzu ve sağlıklı düşünemediğinizi uzun zamandır gözlemliyorum. Verdiğiniz kararlarda "Fark bu adamda" gibi hareket etmiyorsunuz. Mantıklı düşünmekten çok nedense duygusal davranıyorsunuz. Geçmişte gerginlikleri yumuşatan siz değil miydiniz? Şimdi sürekli gerginlik ipinin üzerinde yürüyorsunuz. Gerildikçe de hata yapıyorsunuz. Öfkenizi kazanma hırsınızın önünde tutuyorsunuz. Öfke ile sevgiyi harman edemiyorsunuz. Çünkü... Sizi 'İmparatorluk' payesine ulaştıran ve seminerlere konu olan "Takımdaşlık" felsefenizi terkettiniz hocam. İnsanla mezara girmeyen tek şey karakteriymiş. Karakterinizin değişmediğine inanıyorum ama refleksleriniz zayıfladı hocam. Sizi, zekasına, bilgisine, yaratıcılığına çok güvenip de derslerini hafife alan ve "Nasıl olsa sınıfı geçerim" diye düşünen bir öğrenciye benzetiyorum hocam. Bu yüzden ikmale kaldınız hocam. Şimdi önünüzde tam 27 gün var. 17 Kasım'da ya 'İmparatorluk' tahtını terk edeceksiniz ya da tüm Türkiye'ye yine "Fark bu adamda" dedirteceksiniz.
Bunun için önünüzdeki zorlukları aşmanını iki yolu var:
1-Ya zorluk yaratan durumları değiştireceksiniz.
2-Ya da zorluklara yaklaşımınızı değiştireceksiniz.
Bir dostunuz olarak kaostan çıkış anahtarının yine kendinizde olduğunu düşünüyorum. Yeter ki takıntılarınızdan sıyrılın. İletişiminizi yeniden organize edin. Ben değil, biz deyin. Futbolcularınıza yine ağabey, baba, hoca olun. Dilerim her şey sizin ve Türkiye'nin gönlüne göre olur.