Televizyonlarda ülkelerin tarihine damga vuran liderlerin, siyaset adamlarının yaşamlarını anlatan ve unutulmayan olayların belgesellerini izleriz. Bu belgeseller o günleri ve o dönemi yaşayanlara kıyaslama fırsatı tanır. Yeni nesiller için de geçmişi tanıma, bilgilenme adına büyük şanstır. İyi araştırılarak yapılan belgeseller benim için değerli belgedir.
Maradona ve Zidane gibi dünya futboluna damgasını vuran iki büyük yıldızın belgeseli yapıldı. Arizona Derams ve Under Grounde filmleriyle dünya sinemasında saygın bir yer kazanan Boşnak yönetmek Emir Kusturica, Arjantinli yıldız Maradona'nın belgeselini çekti. Yıl sonunda vizyona girecek belgeselin müziklerini de Türkiye'de çok sevilen ve G.Saray'a olan hayralığıyla tanınan İspanyol Manu Chao yaptı. Boşnak yönetmen Kusturica, Maradona'yı "Futbol ustası.. Amerikan'nın dış politikasını eleştirmesi.. Aile babası" şeklinde 3 farklı boyutta anlatıyor. Belgeselin finali Maradona'nın 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'ye attığı "Tanrını eli" diye tanımladığı golle bitiyor.
Dogulas Gordon ve Fhilippe Parreno'nun çektiği ve ilk kez Cannes film festivalinde gösterilen ve büyük beğeni kazanan Zidane belgeseli de önümüzde hafta İngiltere'de vizyona giriyor. Gordon ve Parreno ikilisi "Zidane bir 21. yüzyıl portresi" adını verdikleri belgeseli çekerken tam 7 tane senkronize kamere kullanmış. Real Madrid'in 23 Nisan 2005'te Bernabeu'da Villareal ile oynadığı maçta kullanılan kameralar yakın plan çekimde futbol ustasının yeteneklerini, becerilerini ve ruh halini mükemmel yansıtıyor. Dilerim belgesellere değer. TV kanalları bu iki ustanın yaşamlarını bize de izletme fırsatını sunar. Ayrıca Türk futbolunda da Metin Oktay, Can Bartu, Lefter Küçükandonyadis, Turgay Şeren gibi çok ünlü var. Ama özel belgeselleri yok, fotoğraflarla desteklenen şöyleşileri var. Sporda kendi yetiştirdiğimiz değerlerin belgeselleri çekildiği taktirde büyük ilgi toplayacağına inanıyorum.