Geçen hafta bir konferans için Türkiye'ye gelince en çok karşılaştığım soru doğal olarak ülkenin en önemli gündem maddesiyle ilgiliydi: Türkiye'de Kürt meselesinde çözüm için gelinen bugünkü noktaya ABD nasıl bakıyor?
Obama yönetimi sürecin neresinde duruyor?
Türkiye'de ulusalcı kesimin gözünde olup bitenin hepsi bir Amerikan projesi. Deprem olsa ABD'yi sorumlu tutacak olanlarla polemiğe girmeye gerek yok. Ama gene de şunu belirtmek gerekiyor:
Washington bu süreci desteklemekle beraber, ne süreç konusunda yeterince aktif, ne de olup biteni doğru dürüst takip ediyor.
Washington'dan Ortadoğu'ya bakınca Suriye ve İran olmak üzere bölgede o kadar çok kriz var ki, Türkiye'deki Kürt meselesinin bir çözüm sürecine girmiş olması fazla heyecan ve ilgi uyandırmıyor.
Peki, o zaman neden ABD Dışişleri Bakanı son bir ayda üçüncü kez Türkiye'ye gelmeye hazırlanıyor? Kerry'nin ziyaretlerinin Kürt meselesi ve barış süreciyle pek ilgisi yok. Obama yönetimi için Ankara ile ilişkilerde aciliyet teşkil eden konular farklı.
Bunların başında Suriye meselesi, Türkiye-İsrail barışması ve de Ankara-
Bağdat arasındaki gerilim geliyor.
Yanlış anlaşılmasın. Buradan çıkarılacak sonuç "ABD Kürt meselesinde çözüm sürecini desteklemiyor" değil. Anlatmak istediğim sadece Obama yönetiminin bu konuya yeterince ilgi göstermediği. Kerry'nin son ziyaretinde ifade ettiği üzere Türkiye Kürt meselesinin çözümü konusunda tarihi bir dönemeçten geçiyor ve ABD bu süreci sonuna kadar destekliyor. Ama iş Türkiye ve ABD arasındaki ikili ilişkilere gelince diğer acil konular doğal olarak öncelik kazanıyor. Öte yandan günlük işleri Türkiye'deki siyasi gelişmeleri yakından takip etmek olan ABD Dışişleri Bakanlığı Türkiye masası ve Ankara'daki ABD Büyükelçiliği gibi yerlerde kanımca şöyle bir algılama ve kaygı var: hem Türk hem de Kürt tarafında beklentilerin çok yüksek olması provokasyonlara karşı son derece kırılgan bir ortam yaratıyor. Daha önceki Habur ve Oslo süreçleri başarısız oldu. Bu nedenle Ankara bu sefer süreci çok dikkatli yönetmek zorunda. Beklentilerin bu kadar yüksek ve sürecin bu kadar hassas olduğu bir siyasi ortamda bir an evvel Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümünü sağlayacak anayasal reformlar tamamlanmalı. Süreç bu kadar hassas bir dönemeçten geçerken ve de demokratik bir anayasa bu sürecin barışla sonuçlanması için bu kadar önemliyken AK Parti'nin siyaseti kutuplaştıran "başkanlık sistemi" konusunu anayasa reformuna eklemek istemesi durumu daha da çetrefilleştiriyor. ABD resmi açıklamalarında Türkiye'de başkanlık sistemi konusunda tabii ki rengini belli etmek istemeyecek. Sorulunca konuyu Türkiye'nin iç meselesi olarak görecek. Öte yandan Türkiye'de başkanlık sisteminin Kürt meselesinde çözüm süreciyle beraber tartışılıyor olması zamanlama açısından yanlış. Bu konunun gereksiz yere ülkeyi daha da kutuplaştırdığının Amerika da farkında. Demokratik bir anayasa Kürt meselesinde çözüm için bu kadar elzem durumdayken halka sunulacak yeni Anayasa referandumunda "başkanlık sistemi" yerine sadece "barış ve çözüm" konuşulsa daha iyi olmaz mı gerçekten?