Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

G-20'de Avrupa basiretsizliği

WASHINGTON

Fransa'nın Cannes şehrinde yapılan G-20 zirvesi bir kez daha Avrupa'nın kendi finansal krizini yönetme konusundaki yapısal basiretsizliğini ortaya koydu. G-8'e oranla daha demokratik ve katılımcı gözüken G-20 yapılanması, Euro bölgesinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle son derece etkisiz bir konuşma kulübü haline gelmiş durumda. Sözüm ona bu zirvenin ana konusu "küresel kalkınma ve istihdam" olacaktı.
Washington'daki bütün işlerini bırakıp zirveye katılan Obama için 2012'de tekrar seçilme şansı ne de olsa gene bu kalkınma ve istihdam meselesine bağlı. Ama G-20 zirvesinde ne kalkınma ne de istihdam konuşuldu. Yunanistan ve İtalya'daki siyasi kriz bir kez daha bütün gündemi belirledi.
Hele zirvenin ilk günü tam bir Yunan trajedisi şeklinde geçti. Neredeyse bütün dünya ekonomisinin geleceği Atina'daki siyasi pazarlıklara ve referandum konusundaki belirsizliğe bağlanmıştı. Sonuç olarak, iki gün süren bu zirveden somut bir karar çıkmadığı gibi, zirve öncesine oranla durum çok daha belirsiz gözüküyor. Yunanistan ve İtalya'da siyasi dengelerin ne yöne gideceği henüz belli değil. Finansal desteğe muhtaç olan Avrupa'ya bakan Çin ve ABD ise yaşlı kıtanın imdadına yetişmek için kesenin ağzını açmaya hiç de niyetli gözükmüyor.
Oysa zirveden sadece birkaç gün önce iyimserlik rüzgârları esiyordu. 27 Ekim'de Brüksel'de toplanan Euro bölgesi liderleri 10 saatten fazla süren görüşmelerin ardından, borç krizinin yayılmasını engellemek için üç ayaklı bir plan konusunda anlaşmaya varmışlardı. Sabaha karşı 4'te düzenlenen basın toplantısında bu anlaşmayı müjdeleyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Yunanistan'ın borçlarının yarısının silineceğini duyurmuştu. Zirvede üzerinde anlaşılan ikinci nokta Euro bölgesindeki bankaların sermayelerini güçlendirmeleri gerektiği yönündeki karar oldu. Üçüncü ve belki de piyasaları rahatlatma açısından en önemli karar ise Avrupa Mali İstikrar Fonu'nun 440 milyar eurodan 1 trilyon euro seviyesine çıkarılmasıydı. Ancak önemli bir detay eksikti. Kimse bu para nereden gelecek bilmiyordu. Paranın nereden geleceği konusundaki belirsizlik devam ederken, gözler hemen ertesi gün Çin'e giden Avrupa Mali İstikrar Fonu direktörüne çevrildi. 3.2 trilyon dolar civarında döviz rezervine sahip olan Çin Merkez Bankası'ndan para yerine bol bol nasihat alan Klaus Regling, sonuçta Avrupa'ya eli boş dönünce Brüksel'de yapılan hesabın küresel pazara uymadığı bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye için İngiltere modeli

G-20 zirvesinde bütün bu konularda bir arpa boyu yol alınmadığı gibi Avrupa Birliği içindeki çatlak daha da büyümüş durumda. İngiltere Başbakanı David Cameron ve Alman Şansölyesi Angela Merkel arasındaki siyasi soğukluk bu çatlağın en ciddi boyutu. Euro bölgesi içinde olmamasına rağmen Avrupa'daki sorunlardan sürekli olarak etkilenen İngiltere'de artık AB'den çıkmak konusunda ciddi bir tartışma yaşanıyor. Eğer bu konuda bir referandum olsa, İngiltere kamuoyunun AB ile tam üyelik dışı daha esnek bir formülü tercih etmesi kuvvetle muhtemel. Euro ve Schengen bölgesidışında olan İngiltere AB ile dış politika ve savunma konularında da pek anlaşamıyor. Aslına bakarsanız, AB ile tam üyelik yerine "esnek bir siyasi ortaklık" yönünde tercih belirtecek bir İngiltere, Türkiye-AB ilişkileri açısından ilginç bir model ortaya koyulabilir. Ne de olsa Türkiye'deki AB heyecanı ve Avrupa kompleksi bir süredir ciddi bir inişe geçmiş durumda. Bir referandum sonrasında İngiltere tam üyelikten çıkarsa, Türkiye için AB-İngiltere ilişkileri "esnek ortaklık" benzeri bir "imtiyazlı ortaklığı" model haline getirebilir. Serbest dolaşım gibi konularda istediğini elde eden bir Türkiye, kendi iradesiyle, İngiltere gibi AB ile esnek bir ortaklık içine girmeyi tercih edebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA