Çok kişi edebiyatla futbol arasındaki ilişkinin sadece bu sözle sınırlı olduğunu düşünür: "Şiir gibi futbol". Bir bakıma doğru gibi sanki. Ömründe, ilkokul manzumeleri dışında, şiir okumamış birçok seyircinin
Lefter'i göstererek "Şiir gibi futbol oynuyor!" diye bağırdığını az işitmedim.
Eh, ne de olsa şiir adına kıvanç verici bir şeydi bu. Bağıranlar şiirin inceliğini kabulleniyorlardı. Oyunlarını Lefter gibi, Küçük Fikret gibi, Can gibi, Suat Mamat gibi inceliklerle süsleyenler "şiir gibi" futbol oynuyorlardı. Sahada aynı başarıyı "savaşarak" gösteren "Mehmetçik" Basri'yi ya da "Canavar" Burhan'ı herkes alkışlıyor, ama kimse kalkıp da onların şiir gibi futbol oynadığını söylemiyordu.
Ya edebiyatçılar? Çoğu futbolu küçümser. Küçümsemese bile, hiç ilgilenmez. Tanıdığım futbolseverler arasında Haldun Taner'i, Orhan Kemal'i, Memet Fuat'ı, Fethi Naci'yi, bir de Kemal Özer'i sayabilirim. Altıncı bir ad bulmak için uzun uzun düşünmem gerekir.
Ya da "gerekirdi". Turgut Çeviker'in hazırladığı Türk Edebiyatında Futbol kitabının İçindekiler sayfasına bakınca futbola ilgi duymuş edebiyatçılarımızın sandığım kadar az sayıda olmadığını gördüm.
***
Kitapta Ahmet Haşim'den Yekta Kopan'a kadar elli edebiyatçının futbol üstüne yazdıklarından seçmeler yer alıyor.
Yazarların hepsinin futbol tutkunu olduğunu söyleyemem. Sözgelimi, Ahmet Haşim konuya ilgisizliğini belirtirken Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu şunları yazıyor:
"Futbol fikri açar, iradeyi kuvvetlendirir, secye kazandırır diyorlar. Bunlar kuru iddialardır. Futbolün kazandıracağı şahsiyet yalnız sporcu şahsiyetidir ve yalnız profesyonellere yarar, umumiyetle cemiyet adamı için futbolün hiçbir lüzumu ve faydası yoktur."
Futbolun toplumbilimciler için inanılmaz zenginlikte bir kaynak olduğu biliniyor. Toplum için, sadece manevi değil, maddi açıdan da ne kadar önemli olduğunu şu sıralarda soluk soluğa izlenen Avrupa kupaları maçları kanıtlıyor.
"Politik etkinliği" de pek gizli kapaklı değil. Portekiz'i 3F ile yönettiğini söyleyen Salazar'ın üçüncü F'si Futbol'du.
***
İflah olmaz bir futbol tutkunuyum. Bugün bile gazeteleri, manşetlerine göz attıktan sonra spor sayfalarından okumaya başlarım. Eh, serde azıcık edebiyatçılık da olunca, Türk Edebiyatında Futbol hafta boyunca elimden düşürmediğim kitap oldu. Eski fotoğraflardan, karikatürlerden de ayrı keyif aldım.
Bu arada, Cemal Süreya'nın anlattığı bir olayı okurken kendi kafamda
"düzeltme" mi de yaptım.
Cemal, bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçında Şükrü'nün kornerden gol attığını, Baba Hakkı'nın da sahanın bir yerinde Şükrü'yü kıstırıp, "Atacaksan doğru dürüst gol at!" diye azarladığını yazıyor.
Olayın aslını Şükrü'nün ağzından dinlemiştim:
Şükrü korner atacağı sırada Baba Hakkı yanına yaklaşmış. "Pas ver," demiş. Baba Hakkı bu, karşı gelmek mümkün mü! Ama Şükrü onu dinlememiş, doğrudan kaleye yollamış topu. Gol! Baba Hakkı başlamış Şükrü'yü kovalamaya. Şükrü bir yandan kaçıyor, bir yandan bağırıyormuş: "Niye kovalıyorsun, Baba? Gol oldu işte!" Baba Hakkı, soluk soluğa, "Dur ulan!" diye seslenmiş. "Dövmek için değil, öpmek için kovalıyorum!"
***
Keyifli bir anı daha:
Sevgili Müjdat Gezen'in babası Necdet Gezen de hakemdi. Daha doğrusu, hakemmiş. Onu izleyemedim. Hakemliği bıraktıktan yıllar sonra tanıştığımızda, birkaç anısını anlattı. Birini hiç unutamadım.
Sezonun son maçını, bir FenerbahçeBeşiktaş maçını yönetiyormuş. Çok önemli bir maçmış bu. Fenerbahçe, kazanırsa şampiyon olacakmış. Beşiktaş'a ise şampiyon olmak için beraberlik bile yetiyormuş.
Sarı-lacivertliler 1-0 öne geçmiş. Karakartallar, canlarını dişlerine takıp saldırmaya başlamışlar. Bir ara Baba Hakkı, ceza sahası üstünden topa vurmuş. Top köşeden kaleye girmiş; ama ağda bir delik varmış, çıkıp neredeyse tribünlere kadar gitmiş. Necdet Bey de gol olduğunu görememiş, aut kararı vermiş.
Başta Baba Hakkı, Beşiktaşlılar çevresini sarmışlar. Kararında direnmiş Necdet Bey; oyun aut atışıyla yeniden başlamış.
Başlamış ama Necdet Bey de kararının yanlış olduğunu fark etmiş. Yapacağı bir şey yokmuş. İçi içini yiyormuş. Kartalların şampiyonluğuna haksız yere engel oluyor diye.
Derken yine Baba Hakkı bir hışımla topa vurmuş. Top, kaleciyi geçip ağlara takılmış.
Necdet Bey kendini tutamamış artık. Düdüğü fırlatıp atmış. Santraya koşmaya başlamış. Koşarken de bir yandan "Gooool!" diye bağırıyormuş!