Galatasaray, taraftarının büyük desteği ile kendi sahasında alışılmış önde agresif baskıyla maça başladı. Tempo da çok yüksekti. Aslında Kopenhag defans bloğunu çizgi halinde öne çıkararak arkada geniş alan bırakıyordu. Ayrıca prese karşı kalesinden riskli paslarla oyunu başlatması Galatasaray'a üretkenlik için çok elverişli bir ortam yarattı. Öyle ki İcardi tipi bir santrfor, çizgi defansın arkasına koşular yaparak pozisyonlar buldu, bu da alışılmış bir durum değildi. İlk 25 dakika rekor sayıda gol kaçtı. Tabii bu arada futbolun bilinen kuralı vardır 'Atamayana atarlar' diye. 35. dakikaya kadar karşı kaleye gidemeyen Kopenhag gol buldu. Artık işler ikinci yarı için oldukça zorlaşmıştı.
Galatasaray bu yarıya ilk devredeki gibi etkili başlayamadı. Skor avantajını bulan Kopenhag da ilk yarıdaki 2 büyük yanlışını bıraktı. Hem geriden pas yapmadan uzun çıkmaya başladılar hem de defans bloğunu daha geride kurdular. Bunun üstüne bir kontratakla ikinci gol gelince artık işler iyice çıkmaza girmişti. Ama rakip 10 kişi kalınca az da olsa bir ümit doğdu. Gelebilecek bir gol, takımı da taraftarı da ateşleyebilirdi. Nitekim umutların tükenmeye başladığı anda sahanın en iyisi Sacha Boey, dar açıdan müthiş bir gole imza attı. Takım havaya girdi ve ardından Tete'den çok güzel bir gol geldi. Galibiyet için az da olsa süre vardı ama olmadı. Sonuçta kazanılması gereken bir maç iki puan kayıpla kapandı ama en azından 2-0'dan son dakikalarda dönmek de teselli oldu. Okan Buruk'a eleştirim ise fizik olarak hazır olmayan Ziyech'e ilk 11'de şans verip sahada tutmasıydı.