Geçen sezonun sonuna doğru medyada G. Saray yönetimine ve Tudor'a karşı eleştirilerin dozu iyice arttı. Bu sezon için mutlaka Tudor'dan vazgeçilmesi ısrarla istendi. Bu yönetim anlayışı ve bu teknik direktörle G.Saray'ın küme düşme tehlikesi yaşayabileceğini söyleyenler oldu. Östersunds maçı öncesi, gündemin bir numarasını Sneijder teşkil etti. Östersunds'a elenince kızılca kıyamet koptu. Ben bu gelişmelere değişik açıdan bakıyordum. Madem ki son iki senede çok ciddi başarısızlıklar var. Ve de futbolcuya dayalı bir düzen yerleşmiş, bu durumda yönetimin köklü bir yeni yapılanmaya gitmesi çok yerinde bir karardı. Bu kararla Sneijder ile mutlaka yollar ayrılmalıydı. Öncelikle sezon öncesinden başlayarak yönetim akılcı ve çok başarılı transfer hamlesine girişti. Tercihler çok isabetliydi. Günümüz futbolunda takımda mutlaka yalnız golcülüğü değil, sistemi de işletecek iyi bir santrfor şart. Gomis tam istenilen santrfor tipiydi. Üstelik geçen sezon Marsilya'daki performansı ve devamlılığı dikkat çekiciydi. Maicon, Mariano, Fernando, Belhanda, Ndiaye ve Feghouli... Futbolu da bilen, yetenekli ve kaliteli oyunculardı. Mariano'yu çok kimse tanımıyordu. Ancak benim en beğendiğim sağ beklerden bir tanesi... Çünkü Mariano'yu Sevilla'da hem TV'den hem de canlı olarak çok defa izledim...
Tudor hakkında da bir fikir jimnastiği yaptım. Ben de çoğu zaman Tudor'u eleştirdim. Teknik açıdan hataları vardı. Sisteme, takım oyununa, disipline ve de olmazsa olmaz yüksek fiziki güce inanan bir yazarım. Tudor'un en büyük artıları hırsı, disiplinden taviz vermemesi ve futbolcuları idmanlarda çok iyi çalıştırmasıydı. Kendini ispatlamaya çalışan genç bir teknik adam, deneyim kazanarak önceki yanlışlarını da en aza indireceği görüşündeydim. Sezon başladığında da gördük ki G.Saray sahanın her bölgesinde pres yapabiliyor. Fiziki kondisyon olarak çok iyi bir düzeyde takım, iyi futbolcuları varsa, mutlaka bir fark yaratır. Geçmişten 3 örnek; 2000 senesinde Fatih Terim'li G.Saray, ağır maç trafiğinin hepsinde çarşamba, pazar yüksek tempoyla oynadı. Hem ligi hem de UEFA Kupası'nı kazandı... Gordon Milne'li Beşiktaş, düz bir futbolla oturmuş sistem ve üst düzey fiziki devamlılıkla 3 sene şampiyon oldu... Daha da geriye gidersem Brian Birch'li G.Saray.
Yukarıda yazdıklarımın çerçevesinde sezon başı bir analiz yazdım. Kısaca içeriği şöyleydi. "G. Saray çok iyi transferler yaptı. Seyir zevki yüksek bir futbol sergileyeceğini umuyorum. Ve de şampiyonluktaki yine en iddialı takımlardan biri olacaktır." Ligin ilk 3 haftasındaki performanstan sonra ağır eleştiri sahipleri hemen 180 derece dönüş yaptılar. Takıma çok iyi futbolcular alındı. Tudor olmasa da bu takım iyi futbol oynar diyenler oldu. Hiç de öyle değil, teknik adam her zaman çok önemlidir. Zidane geldikten sonra Real Madrid, kupa bırakmadı. Dünyanın en iyi pas trafiğine sahip en güçlü takımlarından birisi Messi'li, Neymar'lı Barcelona son 2 senedir Şampiyonlar Ligi'nde finale kalamadığı gibi, geçen sene La Liga'yı da kaybettiler.
Son paragraf da Tolga Ciğerci için açıyorum. Medyanın büyük bir bölümü "Bu kabiliyetsiz futbolcu nasıl G.Saray'da oynatılıyor" dediler. Tudor, Tolga'nın Hertha Berlin'de kanat forveti olarak oynadığını öğrenerek ilk 3 maçta kendisini bu şekilde görevlendirdi. Tolga top rakipteyken müthiş ikili mücadeleleriyle, takım presine büyük katkı sağlarken 3 maçta 4 gol attı. 4 de kaçırdı. Geçen sene hiç gol atamayan Tolga'nın bu herkesi yanıltan performansında hiç mi Tudor'un marifeti yok!..