İspanyol Yazar Juan E.Rodriguez Garrido, Atletico Madrid'de oynadığı dönemde Arda için, "Bayrampaşa'nın dahisi Arda Turan" adlı bir kitap yazdı. Türk futbolunun en büyük markası Arda için önemli saptamalarda bulundu. Kitabın, "İki önemli figür" başlıklı bölümünde Fatih Terim ile Simeone'nin Arda için ne kadar önemli olduğu anlatılıyordu. Bakın Garrido ne diyor: "Arda'nın keşfedilmesini, Türk Milli Takımı dahil olmak üzere, basamakları tırmanmasını, Arda'nın kaleyi daha çok denemesini, çok cesur biçimde gole gitmesini, bunu yaparken mücadele ve savunma özelliklerini de geliştirmesini sağlayan Fatih Terim'dir."
Arda'nın Milli Takım'a kaptan olduktan sonraTerim ile yaşadığı 'gala gecesi' Konya'da İzlanda'yı 1-0 yenip Fransa biletinin alındığı maçtı. Bu zafer, Milli Takım ailesinin, Terim ve evlatlarının, kaptan Arda ve yol arkadaşlarının zaferiydi. Terim ile Arda arasına birileri nifak soktu.. Bunu Arda'ya yapılmış bir tuzak olarak görenler, sakın bu tuzakların içinde olmasınlar. Neden mi? Eğer tuzağı Terim kursaydı, Barcelona'da maç oynamadığı dönemde Arda'yı Milli Takım'a bile çağırmazdı. O gün Arda'ya sahip çıkan Terim değil miydi? Arda'nın akıl hocaları, goygoycuları ve yancıları bu krizin tohumlarını ekti. Yıllar önce de Galatasaraylı bir oyuncu, Terim'i eleştirirken, "UEFA Kupası'nı alan takımın sırrı oyuncuların hırsıydı. Başarı Terim'e endeksli değildi" demişti. Arda da "Sen büyüksün, sen kaptansın, sen Türkiye'nin en güçlü markasısın" söylemlerinin esiri olmuştur. Terim-Arda sürtüşmesinin temelinde, Arda'nın, "Sen büyük hoca olabilirsin. Ama ben de Barcelona'da oynayan ünlü bir oyuncuyum. Üstelik Milli Takım'ın kaptanıyım. Boynuz kulağı geçti hocam..." egosu yatmaktadır.
Garrido'nun, "Bayrampaşa'nın dahisi Arda" adlı kitabını okursanız, Arda Turan'ın hızla nasıl bir "Ardaturanizmo"ya dönüştüğünü görürsünüz.