Tarih: 25 Temmuz 2014... Yer: Topuk Yaylası... Ersun Yanal, Fenerbahçe'nin hocası olarak basın toplantısı yapıyor. Yanal bakın neler diyor: "Mutluluk Fenerbahçe'de olmaktır. Burada göklere çıkarılıyoruz. Fazlasıyla şımartılıyoruz. Fenerbahçe'de olmak ve keyfini çıkarmak oldukça güzel... Oyuncularım da bunun bilinciyle hareket ediyor. Mutluluğun olduğu yerde başarısızlık yoktur."
Tarih: 9 Ağustos 2014... Futbolcuların şikayet ettiği ve takıma fazla izin verdiği gerekçesiyle ve de özel hayatındaki davranışlarıyla eleştirilen Ersun Yanal, "Çok mutluyum" dediği Fenerbahçe'den istifa ediyor...
Büyüklerim, gözlerimiz yaşarana kadar güldüğümüzde hep "Hayır olsun" demeyi; fazla mutlu olduğumuzda da "Allah bozmasın" demeyi bize öğretmişlerdir.
Ersun Hoca "Mutluyum" dediği anlarda kendini Fenerbahçe'nin dışında buldu.
Bu ayrılık tamamen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın yaşadığı güç sarhoşluğudur. Mutluluğu kıskanmasıdır. Başarıyı paylaşamamaktır.
Bunu Real Madrid Başkanı Florentino Perez de, Chelsea'nin patronu Abramovic'te de görebiliriz. Hatta Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'ı da 'güç sarhoşluğu' konusunda okullarda tez yapabiliriz.
'Güç sarhoşluğu' adamın beynini kemirir. İçinde fırtınalar kopartır. Gözünü kör eder. Büyük camialarda seçilerek işbaşına gelen başkanlar, başlangıçta etrafında oluşan "Büyüksün. Teksin. Her şeyi sen bilirsin. Kes kafasını vur masaya" gibi söylemler sarf eden goygoycuların oluşturduğu güç çemberinin içine girerler. Başarıyla birlikte güçten beslenmeye başlarlar. Ama farkında olmadan gücün esiri olurlar.
Gücün sarhoşluğuna ulaştıklarında da "Astığım astık, kestiğim kestik" kimliğine bürünürler.
FUTBOLCU SİSTEMİ!
Sayın Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın kendi döneminde şampiyonluk yaşayan hocaları başarısız ilan etmesi, tamamen esiri olduğu güç sarhoşluğunun bir sonucudur.
Sayın Başkan Aziz Yıldırım; "Fenerbahçe'yi Ersun Yanal şampiyon yapmadı. Benim aslan yürekli futbolcularım yaptı" diyerek büyük sıkıntılar doğuracak bir dönemi de başlattı.
"Eyvah" diyorum! Aziz Başkan'ın söyleminden sonra Türkiye'de 'futbolcuya dayalı sistem' devreye girmiştir. Bu ortam zaten kısık sesle de olsa vardı, şimdi adeta resmileşti.
Bundan sonra büyük kulüplerde hele kadrosunda 'kaşar' denilecek oyuncular varsa 'futbolcuya dayalı sistem' fütursuzca yaşanacaktır. Futbolculara başını yaslayıp, teknik adamı yok saymak tehlikeli sularda yüzmekten farksızdır. Aziz Başkan'ın bu söyleminden sonra Fenerbahçe'ye hoca olan kişiye "Allah sabır versin" diyorum.
ANTRENÖR TAKIMI!
Futbolcuya dayalı sisteme taviz vermek sakıncalıdır, önce yol olur, sonra alışkanlık yapar.
Bir örnek vereyim; Galatasaray'ın şampiyon olduğu 2007-2008 sezonuydu. Takımın başında Feldkamp vardı ama saçma işler yapıyordu. Bir maç yazımda bu hataları anlatırken, başlığımı da "Galatasaray Kalli ile şampiyon olamaz" diye atmıştım. Son 6 haftaya girilirken futbolcuların yönetime şikayet ettiği Kalli'yi dönemin başkanı Adnan Polat görevden aldı, Cevat Güler'i getirdi.
Kaptan Hakan Şükür, futbolcular, Başkan Polat ve dönemin menajeri Adnan Sezgin baş başa verip takımı birlikte kurdular ve 6 maç üst üste kazanıp şampiyon oldular. Sonra Galatasaray bu sistemi yıkıncaya kadar ligde şampiyonluk göremedi. Fatih Terim geldi; sistem devre dışı kaldı ve Galatasaray iki yıl üst üste şampiyon oldu.
İddia ediyorum; Fatih Terim ve Mustafa Denizli'nin olduğu yerde 'futbolcuya dayalı sistem' işlemez. Başkanlar da soyunma odasına girip fırça atamaz, tesisleri kafasına göre hatta "Uğurlu geldik" diyerek ziyaret edemez. Terim-Denizli çalıştıkları dönemde hep "Antrenör takımı" kurmuşlardır. Başkanlar sadece bu ikiliyi görevden alabilir ya da istifaya davet eder. Ama asla işlerine karışamazlar.