G.Birliği ligin sonuncusu. Yani kaybedecek hiçbir şeyi yok. F.Bahçe'nin de bu maçı kaybederse belki de lig şampiyonluğu gidecek. Bu kadar basit. Biri düşmemeye, biri şampiyonluğa oynayan takım. İki ekibin futbolcularına bakıyorum; sonuncunun futbolcuları bir takım gibi oynuyor. Hepsi birbirine yardım ediyor. Dalga geçen yok. Aslanlar gibi mücadele ediyorlar. Şampiyonluğa oynayan takımın futbolcularına bakıyorum; lejyoner askerler gibi. Yani savaşa girersiniz de paralı asker tutarsınız ya bunun gibi mücadele ediyorlar. Damardan oynayan bir-iki tane futbolcu var. Şampiyonluğa oynayan takımın en önemli tarafı da şu: neredeyse 30. maçı oynuyorsunuz ve 30. maçta hâlâ takım olamamışsınız. Sakın dün gece hakem hikâyesi anlatmayın. Maçtan sona Volkan Demirel'i gördüm. Hakeme bir şeyler söylüyor. Volkan sen hakeme konuşacağına, sahadaki ruhsuz futbolcularına konuş. Şunu söyleyeyim; hakemin ufak-tefek hatalı kararları oldu. Ama şunu da söyleyeyim; hakem oyuna başlayanlar dahil giren 5 oyuncuyla birlikte hepsinden daha fazla koşarak mücadele etti sahada. Gençlerbirliği'nden kaytaran futbolcu yoktu. Peki bana 'Fenerbahçe'nin en iyi adam kimdi?' derseniz bir tek isim söyleyebilirim; kaleci Altay. Zaten bundan sonra gerisini siz düşünün. 22 futbolcu transfer ediyorsun sezona başlarken ve bu futbolu oynuyorsun. Ben önce kulüp başkanı Ali Koç'tan hesap sorarım. Sonra Emre Belözoğlu, sonra Erol Bulut. Ben bakıyorum; işler kötü gidince Erol Bulut'u ortaya atıyorlar. İyi gidince Emre sahneye çıkıyor veya Ali Koç. Yalnız şunu söyleyeyim; öyle bir takım yapmışsınız ki o büyük Fenerbahçe taraftarına yazık ediyorsunuz. Onların televizyon başında çıldırdıklarına inanıyorum. Yazıklar olsun! Demek ki neymiş; para güzel bir şey ama parayla saadet olmuyor.