Maç başladı, Fenerbahçe bir tık daha farklı oynuyor eskiye göre... Daha iyi yardımlaşıyorlar, daha iyi top gezdiriyorlar, rakibe pres yapıyorlar. Yani "Biz artık bir şeyler yapacağız" havasındalar. Nitekim müthiş bir gol atıyorlar Soldado'yla. Golün atılışı harika. Peki o topa kafayı sokacak bir Allah'ın kulu defans oyuncusu yok mu? En direkt vuruşu veya direkt vuruşu kazandıracak. Neden sokamıyorlar? Korkaklıktan... İkinci yarı başlıyor. Yusuf Erdoğan giriyor, bir değişiklik daha... Bursa dalga dalga gelmeye başlıyor. Bu sefer Fenerbahçe'nin yerinde yeller esiyor. Şöyle tarif edebiliriz; iki boksör mücadele ediyorlar. Boksörün biri rakibini köşeye sıkıştırmış. Kum torbasına vurur gibi vuruyor. İkinci yarıdaki kum torbası Fenerbahçe, vuran Bursaspor. Ve Bursa tempoyu gittikçe artırıyor. Gol bağıra bağıra "Geliyorum" diyor. Nitekim geliyor. Hatta golün dakikası gecikiyor da. Fenerbahçe'deki sıkıntı ne? Öncelikle fizik olarak sıkıntı var. Bursaspor 90 dakika boyunca tempoyu yükselterek maça devam ederken Fenerbahçeli oyuncular yokuş aşağı tempoyu düşürerek devam ediyorlar. Yarın Fenerbahçe düşme hattından çıkmazsa eğer çok da sürpriz sayılmaz. Çünkü herkes diyordu ki Fenerbahçe ikinci yarıya iyi transferler yaparak girecek. Tamam Fenerbahçe transferler yaparak girecek de rakiplerinin eli armut mu topluyor. İşte Çaykur Rizespor... "Şampiyon olur" denilen Kasımpaşa'yı İstanbul'da yendi. Aldığı 3 puan değil, bence 6 puandı. Ankaragücü de bir 'ihtilal' (!) yapıp toparlanırsa 5 maç sonra tehlike çanları çalmaya başlar. Bu işin şakaya gelir tarafı kalmadı artık.