Tam bir taktik savaşı oldu. İki ekibin teknik direktörü takımlarını nasıl oynatacaklardı? Bütün hikaye buradaydı. Başakşehir, Fenerbahçe'ye göre mi oynayacaktı, yoksa Fenerbahçe, Başakşehir'e göre mi oynayacaktı? Buradaki kilit nokta Abdullah Avcı'da değildi. Çünkü onun takımının belli bir şablonu vardı ve bu şablon çok fazla değişemiyordu. 'Değişemiyordu'yu bırakın, değişemez de...
O zaman ne olacaktı? O zaman Dick Advocaat işi değiştirecekti. Peki ne yapacaktı?
Maçı bir an evvel koparayım diye Başakşehir'in üzerine gitmeyecekti, kendi defansında geniş alanlar bırakmayacaktı, hele 60-65'ten sonra bu hataya düşmeyecekti. Nasıl olsa Fenerbahçe 1-2 gol pozisyonu yakalayacaktı. Nitekim yakaladı da... Hele öne geçtikten sonra ipler olduğu gibi Fenerbahçe'nin eline geçti.
Başakşehir eğer ilk golü atsaydı o zaman bütün ipler Abdullah Avcı'nın elinde olacaktı. Şimdi buradaki olay ne? Bu maçı Başakşehir kaybetti. Ne oldu? Anormal bir iş değil, Kadıköy'de Fener'e kaybetmek. Eğer Fenerbahçe'ye deplasmanda kaybederek hala şampiyonluk yarışına devam ediyorsanız bu işi sonuna kadar sürdürebilirsiniz demektir. Başakşehir kazanamadı. Kazansaydı, en büyük rakiplerinden birini diskalifiye edecekti. Bu kesin bir şey.
Şimdi düşünün... Evvelki gün Galatasaray kaybetmiş; 3 puan... Dün gece Fenerbahçe zirve yarışındaki rakibini yenmiş; 6 puan... Etti mi 9! Bir taşla üç kuş! Bugün bir de Beşiktaş kaybederse 12 puan kazanmış olacak Fenerbahçe. Yani bir taşla dört kuş vuracak!
Başakşehir'in hücum gücünde hem futbolcu eksiği var, hem zaafları var. Açık alan bulamadıkları zaman kilitleniyorlar. Açamıyorlar kilidi... Açık oynayan takımları da yeniyorlar, parçalıyorlar.
Fenerbahçe'de dün gece bir kişi vardı her şeyiyle iyi oynayan. Koşan, mücadele eden, hep lazım olan yerlerde gerekli işleri yapan. Alper Potuk... Diğerleri de elinden geldiğince mücadele ettiler. Kaliteli bir maç mıydı? Hayır... Heyecanlı mıydı? Eh işte! Peki tempo var mıydı? Biraz... Seyirci sayısı da aynen sahadaki futbol gibi işte yarı yarıya... Hatta daha da eksik.
Eee o zaman nereye geliyoruz. Seyirci eksik, heyecan eksik, kalite eksik, futbol eksik, pozisyon eksik, hakem eksik, hasılat eksik. Peki ne tamam! Hiç bir şey...
Herkese hayırlı işler.