Aziz Yıldırım'ın bazı spor yazarlarını ve gazetelerini kara listeye almasındaki sebep, otorite boşluğudur. Eğer bir şeyin başı ile sonu belli değilse veya arasındaki mesafe uzunsa herkes zurnanın istediği deliğine üfler. Statlardaki 'Basın tribünü'nden sorumlu kimdir? Bana bir kişi çıkıp, bununla ilgili bir anlaşmayı göstersin.
Bakınız UEFA'nın maçlarında statlardaki basın tribününden UEFA sorumludur. Gereğini yapmazsan sana ceza verir. Türkiye'de bu bildiğim kadarıyla hala belli değil. Bunu kulüplere vermek doğru mudur? Kesinlikle hayır. Peki bunu Spor Bakanlığı'na vermek doğru mudur? Ona da kesinlikle hayır. Çünkü buralar yüzde yüz taraf olabilirler! Buranın sahibinin Futbol Federasyonu olması gerekir.
Şimdi gelelim ikinci kısma; ben Türkiye Spor Yazarları Derneği'ne üye değilim. Olmayı da ömrüm boyunca hiç düşünmedim. Çünkü TSYD'ye inanmıyorum, güvenmiyorum. Üyesi olursam benim haklarımı koruyacaklarına dair birçok şüphem var. Ama benim ömür boyu sarı basın kartım var. Yani ben gazeteciyim, üniversite diplomam var. Ama sen beni TSYD'ye üye yapıp, beni maça almaya zorluyorsun. Bu şuna benzer; "Senin üniversite diploman var ama sen bana ilkokul diplomanı da getir" diyorsun. Yıllar önce TSYD'de bir karar çıkarıp 'futboldan gelen yazarları' maçlara sokmama kararı aldılar.
Yani akredite etmediler. Ben mücadele ettim. Ankara'dan GSGM'den protokol tribününden onlara ait olan yerden paramla koltuk satın alıp maçlara gidip, yazdım. O sıralar yine SABAH'ta yazıyordum. Aynen benim gibi Beşiktaşlı Yusuf Tunaoğlu da bizim gazetede yazıyordu. "Yusuf gel sana da aynı sistemi yapayım" dedim. "Erman ben senin gibi mücadele edemiyorum onun için maçlara gitmeyi bırakacağım. Artık yazmayacağım" dedi. Bu sevgili arkadaşımın maddi durumu iyi değildi. Gazeteden aldığı parayla geçiniyordu. Kalbinden sorunu olduğunu bildiği halde doktora gidemedi ve vefat etti. Yani rahmetli Yusuf'un vefatından o günlerde görev yapan TSYD'nin yönetimi sorumludur. 1998 yılında Fransa'daki Dünya Kupası'na TSYD beni akredite etmedi. Neymiş efendim sistem böyleymiş. Ama o Dünya Kupası'nda ilk 15 gün ben TRT'den Ankara'da görüntüler üzerine yorumlar yaptım. Son 15 gün ise Fransa'ya gittim. TRT'den akredite oldum ve tüm maçları stadın ve sahanın her yerine girerek izledim ve yorum yaptım. Ey spor yazarları (TSYD) hani sistem böyleydi? Aslında sistem şöyleydi; Yersen! Yani size göre...
Şimdi gelelim Aziz Yıldırım'a; Türkiye'de bu kadar yalaka, bu kadar yağcı, bu kadar üç kağıtçı, bu kadar ucuz adam olduğu müddetçe, Aziz sizlere az yapıyor! Siz daha hala televizyonlarda konuşurken veya gazetelerde yazarken, "Sayın Aziz Yıldırım" cümlesini kullanıyorsunuz. Beyler bana saygısı olmayan adama ben "Sayın" demem. Bu kadar kestirme. Onun için bırakın tribüne oynamayı. Oğuz Tongsir, TSYD Başkanı. Şimdi sana soruyorum; senin başkanı olduğun derneğin ismi TSYD, ben de Erman Toroğlu olarak "Kanarya Sevenler Derneği" Başkanı olsam aramızda ne fark olacak Oğuz? Biliyorum sen diyeceksin ki "Bizim havuzumuz var, herkes oraya girip yüzüyor! Biz düğün dernek de yaparız . Arada sırada bizim bara gidip mazot alırız" dersen ben sana "Bir dakika dur" derim. Ben de Kanarya Sevenler Derneği Başkanı olarak "Benim kuşlarım sizin havuzdan su içerler, içine girerler, serinlerler" derim. Yani sen bir tek havuzun var diye mi insanları üye yapıyorsun? Ama sen bütün üyelerini Aziz Yıldırım karşısında o havuzun içine gömdün, hepsini boğdun! Neymiş efendim derneğe üye olmayan isimler maça gelemezlermiş! Oğuz Tongsir ben derneğe üye değilim! Hadi bana gazetelerde yazı yazdırmasana! Gücün yeter mi? Hadi bak o Aziz Yıldırım da bana yazı yazdırmasın! Gücü yeter mi acaba?
Oğuz, insanlar hayatta bir defa ölür! Ama sizin gençliğinden beri yetiştiğiniz grubun hepsi böyleyse onu bilemem.
Aslında TSYD'ye üye olup, olmaması bahane! Aziz ne isterse onu yazanlar stada girer, yazmayanlar giremezler. Oğuz, bunu sen benden daha iyi biliyorsun. Yıllar önceydi o zamanlar Lig TV'de 'Maraton' programını yapıyorum. İstanbul'da F.Bahçe-PSV maçı var. O zamanlar Hürriyet'te spor müdürü yardımcısı Mehmet Aslan da yanımda. Bir şey için Şansal'a telefon açtım. "Erman bu akşam maça gitme! Aziz Yıldırım'la bugün telefonda bir konuşma yaptım. Bir yerinde 'O Erman bugün maça gelmesin' diye bir laf etti. Bu akşam maça gideceksen gitme" dedi. (Hoş Şansal bu konuşmaları zaman geçince unutuyor. Bir anda hafızasını kaybediyor. Aynen benim Digiturk ile olan mahkememde yaptığı şahitlikteki örnekler gibi) Bunun üzerine o zaman benim emniyetten görevlendirilen çağrı korumam vardı. Dilekçe yazdım Emniyet Müdürlüğü'ne faksladım. Çağrı korumam Dedeman'a geldi. Ben korumamla o maça gittim, stada girdim. Basın tribününde oturdum ve maçı yazdım. Dilekçemin son satırı şöyleydi: "Eğer bugün statta başıma bir şey gelirse bunun sorumlusu Aziz Yıldırım'dır." Yazının üst tarafı zaten isim vererek neden koruma istediğime dair sebep yazılıydı. Bakınız beyler bu yazdıklarım duyum falan değil. Benim yaşadıklarım. Sizlere de hikaye anlatmıyorum. Peki Aziz Yıldırım lehine yazanlar acaba neden 'lehine' yazıyorlar? Hiç araştıranlar oldu mu? Veya spor aleminde sebeplerini bilenler var mı?
Aziz Yıldırım diyor ki "Gazeteciler yalan haber yazıyor." Eee tapelerde yakalanan konuşmalarda Tahir Kum ile Şekip Mosturoğlu ne konuşurken telefon trafiğine yakalanmışlardı? Veya gazetelerin yazdıkları haberler, F.Bahçe resmi sitesinden yalanlandıktan sonra o haberler gerçekleştiğinde ve bunlar Aziz Yıldırım'a sorulduğunda ne cevap vermişti? "Kurumsal olarak yalanlamaya mecburuz." Beyler Aziz Yıldırım tarafından futbolumuzda yeni bir şey daha icat edilmiştir. "Kurumsal olarak yalanlama!" Yani kurumsal yalan, dolan! Yani bunlar olabilir. Yani yalan kurumsal olursa geçerlidir. Kurumsal değilse Aziz Yıldırım'a göre geçersizdir: Gerçek bile olsa! Bundan sonra gazetecilerin dikkat bu haber kurumsaldır diye not düşmeleri gerekir. Aziz Yıldırım divanda konuşuyor; "Türkiye'de 11 bin savcı ve hakim var. Takriben 4500 tane blok oy çık-ı yor. Bu nasıl bir demokrasi nasıl bir iş?" diyor. Ey Aziz Yıldırım! Senin F.Bahçe kongrenden kaç bin tane blok oy çık-ı yor. Bu kadar blok oy çıkan yerde savc-ı ları, hakimleri demokratik olmamakla suçluyorsun. Peki sen demokrat mısın? Sormazlar mı adama?
Aziz Yıldırım sıkışınca bütün gazete ve televizyonları çağırıp basın toplantısı yapar. Mesela Yandex varken! Veya kamuoyuna birşey söyleyecekken. Onun haricinde yasak vardır. Aslında sistem baştan bozuk. Aziz Yıldırım'ın haberi olmadan F.Bahçe Stadı'nda kaleden kaleye kuş uçamaz! O kuşu santrada indirir, başlama vuruşunun yapıldığı yere gömerler. Biliyorsunuz o statta kablolar kesildi, kameralar karartıldı!
Maç bittiğinde Musa Çözen'in elinde bir tane kale arkası kamerası kalmıştı. Musa Çözen maç yayınlanırken kendinden geçer, çok küfürlü konuşur, rahatlamak için. O günü çok iyi hatırlıyorum. Sonucu ne oldu bilen var mı? Yapanın yanına kar kaldı! O zaman ben bunları Digiturk'te Maraton programında canlı yayınlarda gündeme getirdiğimde Genel Müdür Ertan Özerdem, "Sayın Toroğlu biz bunları tv 'lerden konuşmak, dile getirmek istemiyoruz. Biz bunların evlerine ve bürolarına giderek halletmek istiyoruz" demişti. Şimdi ki TFF Genel Sekreteri olan Kadir Kardaş da bunları iyi bilir. Zaten bu Kadir Kardaş da oldum olası Aziz Yıldırım'ın sağ koludur!
Demek ki Aziz Yıldırım bütün bu işleri yaparken hesabını iyi tutuyor. Hem yapıyor hem de finalde karşı tarafı ayağına getirtiyor. Öyle değil mi Ertan?... Öyle değil mi Oğuz?... Biz halk dilinde esprili bir şekilde biri birine kıyak yapıp devamlı yağ çekerse, "Oğlum yağlamayı, yıkamayı, yalamayı bırak" deriz. Yalayın bakalım Ertan... Yalayın bakalım Oğuz! Sizlere de bu yakışır.