" Milli Takım'ın geleceği olan Onur'un yediği goller akıllara takılıyor"
Onur Recep Kıvrak 26 yaşında. Aslında kalecilik için lazım olan bazı temel öğeleri, şu ana kadar öğrenmesi ve uygulaması gerekirdi. Mesela Onur, yakın mesafeden, cepheden toplarda çok başarılı. Hem çabuk, hem de iyi yer kapatıyor. Genelde de ayakta durmaya çalışıyor.
Bizim Türk kalecilerinin en kötü özelliği, rakip topa vururken, kendilerini kıçlarının üzerine yere bırakmaları. Onur da son 2 maçta yere bırakmaya başladı. Bunun en güzel örneğini dünyada Toni Schumacher vermiştir. Ellerini açar, rakip forvete psikolojik olarak tesir ederdi. Onur'un bu özellikleri iyi ama yan topları zayıf. Çoğu zaman da yarıda kalıyor. Ya çıkıp işi bitireceksin ya da sonucu bekleyeceksin. Arada kalırsan, yanarsın. Ama bence, Onur'un en büyük hatası uzak mesafeler. Hem atılan şutlarda, hem de barajlarda enteresan golleri yiyor. Buna iki şekilde bakmak lazım. Ya barajı hatalı kurduruyor (Kendisi de hatalı yerde duruyor) ya da uzak mesafe için gözlerinde bir sorun var.
HATA YAPILIR AMA...
Mesela son frikik gollerinden bazılarını düşünün. 30 metreden, göbekten atılan bir frikikte ben kaleci olsam, baraj kurdurmam. Sebep; top barajı geçene kadar çok zaman göremezsin. Geçtikten sonra da hareketin kısıtlanır, topun gittiği yere gidemezsin. 2-3 kişiyle uzak mesafeden baraj kurdurmayacaksın. Çünkü topa vurulduğu an görürsen, hareketini ona göre yaparsın.
Bakınız Milli Takımımız'ın kalesinde oynayan bir kaleci için bunları yazıyorum. Diyeceksiniz ki şimdi bana; Atletico Madrid'in kalecisi de inanılmaz hata yapıp golü yiyor, Real Madrid'in kalecisi de inanılmaz bir hatayla gol yedi, maçı zora soktu. Kaleci hata yapar, yapmaz diye bir şey yok. Ama aynı hatadan 6-7 gol yersen, adama "Pardon" derler.
Tabii burada kalecileri yetiştirenlerin de kulaklarını çınlatmak lazım. Aslında Türkiye'de kalecilik yapmak kolay. Sebep; Türkiye'de çok takım son çizgiye inip, orta yapmasını bilmiyor. Türkiye'de kaleye fazla şut atılmıyor. Biraz akıllı bir kaleci, ülkemizde işi rahat rahat götürür. Benden misal isterseniz, gözünüzün önünde: Fernando Muslera...
Özen' in yaptığı işin %90'ı hatalı
Önder Özen'in açıklamalarını dinledikten sonra, bir insanın küçük dilini yutması lazım. Büyük iddialarla bir yere geliyorsunuz. Yaptığınız işin yüzde 90'ı hatalı oluyor. Sonra da "Pardon" diyorsun. Peki "Pardon"un karşılığı ne kadar?.. Tonlarca Türk Lirası. Verilen yetkileri kullanamayacaksan, orada işin ne senin? Yani neresinden bakarsanız bakın, fiyasko. Bazı şeyleri televizyondan anlatıp ahkam kesmek kolaydır. Uygulamak zordur. Onun için önce bilgi ister, sonra da cesaret. Peki bu kaybolan paraları Beşiktaş'a kim ödeyecek?. Fikret Orman bir şey söylüyor, Özen tam tersini... Beşiktaş'ın neden üçüncü olduğu da zaten ortaya çıkıyor. Aslında Önder Hoca'yı da dinlerken insan şuna hayret ediyor. Peki kardeşim, yaptığın transferlerin çoğu hatalı ve Beşiktaş bundan kazık yemiş, tamam. Peki bu futbolcuları İstanbul'da nasıl zapt-ı rapta alamıyorsunuz, onu bana bir anlatın. Alayı gece kulübünde. Ortada kurşunlar uçuşuyor... Tesadüf bu ya olaylarda hep Beşiktaşlı futbolcular var. Yani tam anlamıyla fiyasko.
Transferleri yanlış yap, futbolcuları kontrol edeme, disiplin sıfır. Bol bol çene.. Zaten şunu iyi düşünmek lazım. Yöneltilen bir soruya 15 dakika cevap verirsen, hikayedir. Her sorulan sorunun cevabı kısa ve net olmalı. Hata yapmışsan uzattıkça uzatır, La Fontaine'den masallar anlatırsın. Sonuç, Brezilya dizilerine döner.
Tekme var, kafa var, mücadele var!
Atletico Madrid-Real Madrid maçını izliyorsunuz. %100 değişik tarzda 2 takımın mücadelesi. Biri tamamen mekanik, kurulu bir robot gibi. Koşuyor, tekmeye kafa sokuyor. Futbolcu kalitesi belli. Ama hep bozmak için oynuyor, yapmak için değil. Her şeyde olduğu gibi futbolda da bozmak kolaydır. Bu takımın adı ne: Atletico Madrid. Gelelim Real Madrid'e... Müthiş üst düzey oyuncuları var. Her biri 10 dakika sahneye çıksa, maçın kaderini etkileyebiliyor. Düşünün, oyuna sonradan giren Marcelo, Real'de yedek. Maça giriyor ve bir anda mücadelenin rengini değiştirebiliyor. Zaten maç 1-1 olduktan sonra, uzatmalar başlıyor. Realli futbolcular çok hızlı. Hep hücumu düşünüyor. O sıra kamera Ancelotti'yi gösteriyor. Ancelotti'nin hareketi, "Sakin olun... Acele etmeyin. Nasıl olsa biz bu takımı yeneriz" havasında. Zaten maçın gidişi, televizyondan da belli oluyor. Yine uzatmadan, kısa keselim. Sevgili okuyucular; Atletico'dan kaç tane ismi alır, Real Madrid'de oynatırsınız? Zaten bu soruya doğru cevap verirseniz, 4-1'lik skoru kabul edersiniz ve alkışlarsınız. Peki o zaman size 2. bir soru yönelteyim: A.Madrid'den kaç tane oyuncuyu alır, FB. ahçe, G.Saray ya da Beşiktaş'ta oynatmazsınız? Cevap: Hepsi rahat rahat, ellerini kollarını sallaya sallaya oynarlar. Kimse kusura bakmasın. Daha öncesini söylemiyorum, son 5 yılda Türkiye'ye 1 tane futbolcu geldi. Yolunu mu şaşırdı, bilemiyorum. Onun adı da Wesley Sneijder...