Zekeriya Alp, hakem alemini bilmediği ve çok acemi olduğu için ağzına, yüzüne, suratına her yerine bulaştırıyor işi. Maç bitmiş, sanki arkasından kovalayan var. Hakemin kararları doğru demiş. Biraz beklesene kardeşim, temsilci ve gözlemci raporunu. Ondan sonra da TFF'den saçma sapan cezalar çıkıyor. Sahaya giren taraftarı tekmeleyen bir oyuncuya 3 maç, aynısını yapan bir başka oyuncuya ceza yok. Neden; eyyam. Benim gördüğüm Almeida da tekmeyi yapıştırdı. Ama hakem demiş ki teşebbüs etti. Raporunu görmedim ama tekmeye teşebbüs etmenin karşılığı olarak acaba onun kitabında ne yazıyor!
Bizde hakemlerin kitabı ayrı, Disiplin Kurulu'nun kitabı ayrı, Tahkim'in kitabı ayrı. Federasyon'un kitabı hepten ayrı çünkü onlar Fransızca okuyup konuşuyorlar. Her işe Fransızlar. Maçın içinde yapılan yanlış ve o yanlışlar zinciri hala devam ediyor. Bu şunu gösteriyor, kımıldıyorsunuz, kımıldıyorsunuz bataklıkta batıyorsunuz. Beşiktaş'ı ve Fikret Orman'ı yüzde yüz haklı kılıyorsunuz. Şunu da söylemek lazım; aynı hatalar G.Saray ve özellikle F.Bahçe'ye yapılsaydı geçtiğimiz bir haftada neler olurdu?
Sevgili Zekeriya, hikayeyi bırak da F.Bahçe maçlarına Trabzon bölgesinden hakem ata bakalım gücün yetiyor mu? İki senedir atayamıyorsunuz. Trabzon'daki hakemlerin kuralları ayrı, diğer şehirlerinkinin ayrı mı? Sakın insanları aptal yerine koymayın veya kendinizi akıllı sanmayın. Sonra eski hakemlerden fırça yiyip toplantıyı terk etmek zorunda kalırsınız!
Not: Bu yazıyı bitirdiğimde bir telefon aldım. Disiplin Kurulu'nun verdiği cezalardan sonra hakem Barış Şimşek'i apar topar uçakla İstanbul'a getirtmişler. Neden? Şimdi hep beraber karar alınacak, "Böyle diyelim, şöyle yazdın ama böyle yazsan daha iyi olurdu" diye. Raporu göremediğimiz için rapor değiştirilir mi onu da bilemem. Ama geçtiğimiz federasyonlarda rapor değiştirildiğini biliyorum. Zaten hakemin İstanbul'a çağırılması yukarıdaki yazının ne kadar doğru ve haklı olduğunu gösteriyor. Neden paniktesiniz? Minareyi çaldınız ama kılıfı hazırlayamadınız. Minare kılıfı yırttı attı. Şimdi o kılıfa yama yapmaya çalışıyorsunuz.
TÜRKİYE'DE HAKEMİN SAHİBİ YOK
Hatırlarsınız Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanan bir F.Bahçe-G.Saray maçında tribünden atılan bir madde sonrası yardımcı hakemin kafasına 5 dikiş atılmıştı. "Ben hakem olsam o maçı oynatmam" dediğimde bazı sivri akıllılar, "Ey Toroğlu, futbolun güzelliklerinden bahsetsene hakemin kafasından niye bahsediyorsun" diye ahkam kestiler. Ne oldu sonunda, elin oğlu geldi 55 bin kişilik TT Arena'da hem de Şampiyonlar Ligi maçında 30. dakikada cart diye düdük çalarak çekti gitti. Ne yapabildiniz, hiçbir şey. İşte böyle hakemler olursa futbolcu kımıldayamaz. Ertesi gün zemin karlı zeminden daha kötüydü. Ama o hakem o maçı nasıl idare etti gördünüz. Neden? Çok basit, otoriteden. Çünkü hakem maçı tatil ettiğinde büyük gücün kimde olduğunu başta futbolcular anladılar. Biz de öyle mi oluyor, nerde... Yazık, hakemleri şamar oğlanına çeviriyorlar. Kimi suratına tükürüyor, kimi itiyor kakıyor. Niye, çünkü Türkiye'de hakemin sahibi yok. Niye, çünkü hakemin kendine saygısı yok. Niye, çünkü yarın maç alamam diye korkuyorlar. Niye, çünkü yarın büyüklerden biri beni istemezse ne yaparım diye ağlıyorlar. O zaman sakın çıkıp ağlamayın. Komite başkanınız da çıkıp saçma sapan konuşmalar yapmasın.
ACABA BAZI YERLERDEN İSTEKLER Mİ VAR!
Kasımpaşa-Beşiktaş maçında hakemin gördüğü, görmediği veya görmek istemediği yer ve pozisyonlar; 5 tane yardımcının gördüğü, görmediği veya görmek istemediği pozisyonlar... Bunların hepsinden sorumlu kim, yayıncı kuruluş. İki defa oyun kuralı ihlalinden maç tekrar ettirdim. Sebebi, görüntüleri yakaladım, bunları oynattım. Görüntü yalan söylemez, sen istediğin kadar konuş. Bakınız, ikinci topun sahaya girdiği andan itibaren, Donk'un topu rakip takımdaki oyuncunun önündeki topa vurmasına kadar geçen süreyi içeren görüntü ve ses düzeni eğer yayıncı kuruluşta yoksa o zaman bu işi yapmasınlar. Bunun pilot kamerası var, kale arkası var, aktüel kameralar var. Var oğlu var. Görüntüyü de verirsin sesi de. Ama insanın aklına şu geliyor. Acaba, 'bu görüntüyü oynatalım' veya 'bu görüntüyü oynatmayalım' diye konuşuluyor mu, yorum mu yapılıyor veya bazı yerlerden istekler mi var? Bunları bilmiyorum, öğrenmek istiyorum o yüzden soruyorum. Acaba yani diyorum, akıllarda bir şey kalmasın, sevgili Şansal'ın tabiriyle.
İSMİ ÜZERİNDE CERRAHPAŞA!
Cerrahpaşa Hastanesi eski bir hastane... Kaliteli doktorları var. Güzel güzel muayene ediyorlar, ameliyat ediyorlar. Özel odalarda günlüğü 90 TL'ye kalıyorsunuz, döner sermaye kazanıyor. Hepsi tamam. Ama bu hastanelerde özel odalarda yatan hastaların odalarına giriliyor. O ameliyat olan veya tedavi olan hastaların telefonları, bilgisayarları, paraları, ziynet eşyaları çalınıyor. Bunlar olurken hırsızlar hastanede ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor. Mesela fizik tedavi bölümünde hemşirenin biri "Burada ne arıyorsun" dediği adam tarafından bıçakla kovalanıyor. Hırsızların da ameliyatı böyle olsa gerek. Bunlar basına hiç yansımıyor ve üstü kapatılıyor. Hiç utanma sıkılma yok mu sizde? 3-5 tane kamera koyamıyor musunuz oraya? Vatandaş gitse o kadar kolay gezemez ama hırsızlar cirit atıyor. Hani sermaye dönüyor ya, döner sermaye. Hasta soyulmuş, hemşire bıçakla kovalanmış hikaye, traş. İsmi üzerinde Cerrahpaşa. Hırsızlar da paşa paşa ameliyat yapıyorlar.
HAKLI OLAN FENERBAHÇE
Yabancı konusunda F.Bahçe'nin gittiği yol son derece doğru ve son derece haklılar. Bu yabancı sayısı G.Saray Drogba ile Sneijder'i aldı veya Cavcav 3 yabancıyı ucuza kapattı diye veya bazı yöneticiler yabancı oyuncu hayranlığını (!!!) gidersinler diye değiştirilmez. Bu bir sistemdir. Bu sene karar alırsan 3 sene sonra uygulamaya geçersin. Kulüpler kendilerini ona göre ayarlamalı. Yoksa turnusol kağıdı gibi sok kırmızıyı, çıkart maviyi ile olmaz.
BİR DE HESAP VERSENİZ ÇOK İYİ OLACAK!
20.08.2013 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu'nun internet sitesine bir yazı düştü. Yazan, o zamanki A Milli Takım Teknik Direktörü Abdullah Avcı... İçeriği şöyle: "17 Kasım 2011'de geldiğim görevde 21 ay çalıştım. Başarılı olduğumuz da oldu başarısız olduğumuz da. Böyle bir görevde devam etmek de var ayrılmak da. Ayrılmamın en doğru karar olduğunu düşündüm ve bu görüşümü TFF Başkanı Yıldırım Demirören ile paylaştım. O da ben ve arkadaşlarıma hizmetlerimizden dolayı teşekkür ettiğini söyledi." Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşıyım. Hem de TFF Genel Kurul üyesiyim. İki yönlü hakkımdan dolayı şimdi TFF Başkanı'na soruyorum: "Abdullah Avcı kendi kararıyla ayrıldığına göre hiçbir şekilde tazminat ödememeniz gerekir. Çünkü istifa ediyor. Ama duyumlarıma göre Avcı'ya tazminat ödemişsiniz. Bu doğru mudur?"
Başka bir gazetede çalışırken de size en az 10 soru yönelttim, hiçbirini yanıtlamadınız. Belki de oranın mesafesi TFF'ye uzaktı! Ama Sabah Gazetesi İstinye'ye çok yakın. Belki cevap verirsiniz!
Aklıma şu geliyor. Fatih Terim, Milli Takım flörtü başladığında Abdullah Avcı'nın bundan rahatsız olduğu duyumları piyasada geziyordu. Siz federasyon olarak herhalde hem kendinizi hem Fatih Terim'i hem de Abdullah Avcı'yı tatmin etmek durumunda kaldınız. Verdiğiniz paralar nasıl olsa babalarınızın parası değil, devletin parasını veriyorsunuz. Bir de hesap verseniz iyi olacak! Ama sizde böyle bir zihniyet yok. İşinize gelince her şeyi sonuna kadar yapıyorsunuz, işinize gelmeyince sağ tarafınıza, kulağınızın üstüne yatıyorsunuz. Herhalde fazla yangın çıkmasın diye Abdullah Avcı'yı da tatmin ettiniz. Fatih Terim'i zaten ihya ettiniz. Yağma Hasan'ın böreği! İnşallah böreğin altını yakmazsınız. Hoş ömrünüzün de fazla uzun olacağını zannetmiyorum. Şurada çok az bir süreniz kaldı. Hiç olmazsa çıkın aslanlar gibi cevap verin. Ama size susmak yakışıyor.
BİLEN VARSA...
Bu ülkede oynanan büyük bir maçta kameraların kabloları kesildi, sonunda bir tek kale arkasındaki yer kamerasıyla maç bitirildi. Yapanlar kıs kıs güldüler. Ne oldu bu işin sonucunu bilen var mı? Eğer bilen varsa ne olur bana iletsin.