Şampiyonlar Ligi'nde 3 maçta da baskılı oynayıp, 50 hücum geliştirip kazanamadan Avrupa Ligi'ne gelirken kalende gördüğün 8 golün eleminasyon turunda başına çorap öreceğini bilirsin. Üstelik karşındaki takım gruptaki 3 rakipten farklı, sezon başında Molde, ligde Sivas ve İstanbul gibi beşliye dönen defansını hücumda 3-4-2-1 kullanıyor ve adı geçenlerden çok daha iyi bir takımsa. Okan Buruk set hücumlarda boğulup bitirilmeyen ataklarda geçiş yememek için bir bubi tuzağı kurmuş rakibine. Oyunu kendi derinine çekip dikine toplarla çıktığında orta sahaya giren İcardi'nin pergel görevi ilk yarının hücum planıydı. Arjantinli önce Barış'a sonra Demirbay'ın golünde ve iki kez de Aktürkoğlu'na attı bu topları… Kopenhag gibi çok koşan ve alan savunmasını mükemmel yapan Sparta Prag karşısında kasık ağrılarıyla oynayan Kaan ve sol bekte tüm iyi niyetine rağmen hücumda eksik olan Berkan'ın olduğu oyunda Mertens'in aklı belirleyici olacaktı. Sanchez'in kesiciliği, Torreira'nın ve Demirbay'ın mücadelesi olmasa başka bir film izlerdik. Korner sonrası golü ve goldeki ortasıyla Preciado rakibin tabelasını yaparken Nelsson kırmızı ile dışarda kaldığında rakip onun değil Barış'ın üzerinden vurdu kafayı. 10 kişi kaldığında üçlü defansa dönmek bir opsiyondu. Katil, cinayet mekanına döndü. İki asistin ardından galibiyeti getiren gol. Şimdi Paris'te pardon Prag'da son Tango... Marlon Brando pardon Mauro İcardi…