Sezon hedeflerini 17 Mart'ta yitirmiş ve kepenk indirmiş bir takım. İbra edilmemiş bir yönetim. Gelecek sezon Florya'da olmayacağını bilen bir teknik direktör. İmza töreni dışında ortalıkta görünmeyen, hiç konuşmayan ve kalması mümkün görünmeyen bir sportif direktör, gelecek sezon G.Saray'a danışmanlık verebilirim diyen Portekizli futbol aklı… Bu portreye sahip bir takım, 20 takımlı ligde ancak küme düşmüş Malatyaspor karşısında "favori" olabilirdi. Öyleydi de ilk yarı hiç öyle kolay geçmedi. Sezon boyunca benim de çok eleştirdiğim Taylan ve Berkan'ın, Kerem ile 3 Türk futbolcu kontenjanını doldurduğunu ve onlar kadar bir türlü istenilen seviyeye gelemeyen ancak oynamadıkları için gözlerden ırak olan Emre, Barış, Halil ve Arda gibi isimleri de bu takımın yitip giden ne hayali varsa sorumlusu olduklarını not düşelim… Malatya ilk yarı çok daha organize takımdı, Galatasaray ise doğaçlama bir oyunla gitti soyunma odasına. Kerem'in getirdiği, Babel'in attığı ve Omar'ın Halil'in kafasına kondurduğu topla iki farkı buldular. Çoğu basit kurtarış olsa da Muslera'nın ellerinde 7 topun eridiğini unutmadan sözü Pulgar'a getirmek lazım. Pulgar elbette bir Melo değil ve hatta hiçbir zaman da milli takımdaki ağabeyi Vidal gibi bir futbolcu da olamayacak ancak Galatasaray'ın yarı profesyonel taraftarının sosyal medyası onu hiç izlemeyen futbol yorumcularının referansıyla daha ilk günden toprağa gömdüler. Dün sanırım Pulgar'ın geldiği günden itibaren Galatasaray'da 6 numarayı rahatlıkla oynayabileceğini görmüşlerdir. O zaman soru şudur: Pulgar'lı bir 11'de Berkan ve Kerem ile birlikte formayı hak edecek 3. Türk futbolcu kimdi? Kimse…