Trabzonspor yönetimsel anlamda tarihin en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Adeta bir deprem olmuş gibi... Aslında bugün gelinen nokta sürpriz sayılmamalı. Çünkü 2 yıl önce kongrede İbrahim Hacıosmanoğlu,başkan seçildiğinde argümanı tekti. O da 'KUPAYI TRABZON'A GETİRECEĞİM."
Hiçbir plan ve programı olmayan, sadece tek bir argümanla yola çıkan ve delege tarafından ne yazık ki onay aldıktan sonra geçen süre içerisinde çelişkilerle dolu bir yönetim modeli ortaya koydu.
Önce kendi değerlerine dönme, sonra bundan vazgeçip Vahid Halilhodzic sevdasıyla yapılan anlamsız transferler ardında Ersun Yanal ve bu sezon da takımı sportif direktöre teslim etme. Şu an ise daha sezon başlamadan takımın içine düştüğü kaos. Kaosu yaratanlar ise bu takımın sportif direktörü ile takımın kaptanı. Sıkıntılar her takımda vardır. Önemli olan bu gibi durumlarda krizi yönetebilme becerisidir.
Bu işi çözmesi gereken Süleyman Hurma'dan da söz etmek gerekiyor. Ne yazık ki Hurma'nın söylemleri kendi içerisinde çelişkilerle dolu. Örneğin 'Ben bu kulübün kongre üyesiyim.' (Kulübün kongre üyesi olup olmamak çok önemli değil. Sen bir profesyonelsin. Aldığın rakam da ortada.) Bir başka sözü ise "Bu kulübün üstünden dozer geçmiş.". İyi ama dozeri kullanan kim? 2 yıldan beri Trabzonspor'un başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu olduğunu yoksa bilmiyor musun?
KAPTANLIĞI ALINMALI
Gelelim takım kaptanı Onur'a. Avrupa Ligi'nde takımın çok önemli bir maçı öncesinde hiçbir kaptan senin bu yaptığını yapmaz. Görünen o ki sana zamanında çok tavizler verilmiş. Unutmaman gereken, formasını giydiğin ve kaptanlığını yaptığın takımın geçmişi başarılarla dolu. Bana göre senin bu yaptığın hareketten sonra sana verilecek en büyük ceza takım kaptanlığını elinden almaktır. Çünkü egolar kulübün üstünde olamaz olmamalıdır.!
Bir hikaye; Tarih hocası bir gün öğrencilerine peygamber hikayelerinden birini yazın diye ödev vermiş. Bir öğrenci şöyle yazmış. "Şeytan bir gün Hindistan dağlarında Hazreti İsmail'e yemesi için yerden bir keçi göndermiş." Tarih hocası bunları okuyunca "Bunun doğrusu yok ki yanlışını bulayım diyerek" konuşmasını şöyle sürdürmüş... " Şeytan değil, Rahman, Hindistan değil. Arabistan çölleri, Hazreti İsmail değil, Hazreti İbrahim, yemesi için değil kurban olsun diye, yerden değil gökten indi, keçi değil kuzu" alın Trabzonspor'un yaşadığı krizde bu kadar yanlış yerden bulun doğrusunu!
PEKİ ÇÖZÜM NE?
Temel sorun "KİM YAPACAK?" ve "NEYİ, NASIL YAPACAK" ilkesini benimsememekten kaynaklanıyor. Kaldı ki yıllarca "kim yapacak" denilerek başarılı olunamadı. Bundan ders çıkarmak gerekirken hala kim yapacak diye arayışlara girmek öznel bir yaklaşımdır. Kurtarıcı aramaktır. Kişiye, kişilere bel bağlamaktır. Bu da giderek onların kulübün üstüne çıkmalarına sebep olmaktadır. Dikta eğilimlerine geçit vermektir. Trabzon bunların çoğunu geçmişte yaşadı. Halbuki "kim yapacak" ama "kim neleri ve nasıl yapacak" ilkesini benimsemek nesnel yaklaşımdır, demokratiktir. Dolayısıyla katılımı öne çıkarır. Kolektif aklın marifetiyle yapılır, kişileri değil kulübü öne çıkarır. Adı PROGRAMDIR VE SİSTEME ULAŞTIRIR.
Kuşkusuz bunlar akşamdan gece yarılarına yapılacak işler değildir. Önce ekip oluşturulur ardından genel kurula 3-4 ay program çalışmasına başlanır. Gün gelir, donanımlı bir biçimde genel kurula gidilir. Ve bu, bunları, şunları böyle, şöyle yapacağız denilerek aday olunur. Her kurumun böyle adaylara gereksinimi var. Sayıları ne kadar artarsa kurum o kadar yarar sağlar, zenginlik sağlar. Kırgınlıklar yaşanmaz, çünkü yarışan kişiler kişilikleriyle değil, programla olacaktır. Ayrıca şeffaflık sağlanacaktır. Birinde bize ney yapacağını nasıl yapacağını söyleyen var, diğerinde ise ne yapacağını bilmediğiniz biri. Trabzon'da şeffaflığın bir türlü sağlanamamasının nedeni de bundan başkası değil. Ama biliyorum ki kişilerin kişiliklerini öne koyulmasını belirlenen olmasını engellemek zordur. Bu Trabzon'da hiç de kolay değildir. Ne var ki aşılmak zorundadır. Bu sistem böyle devam ettiği sürece çok sevdiğim bir Arap atasözüyle yazımı noktalıyorum. Gül'ün adı değişe bile kokusu değişmez.