Galatasaray elendi, hem de Şampiyonlar Ligi'ndeki grubunda dört karşılaşmasını ilk 30 dakikada mağlubiyetle bitirerek. İki Borussia Dortmund ve iki Arsenal maçları daha 30'uncu dakikalara gelindiğinde bitmişti. Üstelik grupta oynadığı hiçbir maçta da öne geçemedi. İyi de oynamadı. Arsenal ne kadar müsaade ettiyse o kadar oynadı. Arsenal ilk yarıda sıktı, 3 gol, bir direk ve 4 yüzde yüz gol pozisyonu... Maçın ikinci yarısında artık liglerini düşünmeye başladılar. Genç oyuncuları da soktular. Zaten ideal kadrolarından 4-5 oyuncuları yoktu. Güle oynaya Türk Telekom Arena'dan Londra'ya döndüler.
Arsenal takımı atletik, organizasyonu iyi ve güçlü bir ekip. İki takım arasında çok sıklet farkı vardı. Debuchy ile Chemberlain'i beğendim. Galatasaray'da ise ilk yarıda kimse, ikinci yarıda ise Arsenal'in müsaade ettiği anlarda Emre Çolak'ı beğendim.
Hamza Hamzaoğlu, kazanarak prestij de kazanmak istedi ama Arsenal gibi çabuk çıkan bir takıma fazlasıyla riskli oynadı ve ilk yarı maç bitti.
Buradan itibaren dün akşamki maçın dışında başka şeyler yazmak istiyorum... Benim futbol hayatıma başladığım yıllarda futbolda bir tabir vardı; "ARAMIZDA ÇOK FARK VAR" denirdi. 2000'lerde özellikle Galatasaray'ın aynı zamanda Milli Takım düzeyinde de bu 'ARAMIZDAKİ FARK' kalkmıştı. Fakat son birkaç yıldır hem kulüp takımları (Beşiktaş hariç), hem de Milli Takımlar kötü. Bundan sonra bu ARAMIZDAKİ FARK değişti, SEVİYE oldu. En düşündürücü olay bu. Dortmund geliyor, 30 dakikadan sonra Bundesliga maçını düşünmeye başlıyor. Arsenal geliyor, 30 dakikadan sonra Premier Lig'i düşünüyor. Genel anlamda 80'lerle aramızdaki tek fark, kelime farkı. ARAMIZDAKİ gitti SEVİYE geldi.