Kadıköy eski iddialı günlerinde, coşkulu seyircisiyle, "mucizeler" yaratan takımının peşine düştü yeniden. Sezon biterken, yeni sezon gibi heyecanı taşıyorlardı. Ama bu kez sahadaki oyuncuların elleri - ayakları titrer haldeydi.
Galatasaray'ın puan kaybının, şampiyonluk ikramının önlerine getirdiğinin farkındalar ama kazanmaları gerekiyor. İstanbulspor kendi birinci bölgesinde on bir kişi kalarak duvarı ördü. Devre bittiğinde 76'ya 24'tü topla oynama. Baskılı oynadılar ama o duvarı delmek hiç de kolay olmadı. Arda Güler'in sadece yeteneği değil, sevgileriyle topa yaklaşıp, gol vuruşunu yapmasıyla rahatladılar ama dakika saymaya başladılar.
Oyunu kontrol edip, "bir tane daha atalım" fikri çıktı akıllardan. Fatih Tekke ise planı bozmadı. Hızlı hücumcularının, öne çıkan Fenerbahçe defansının arkasına bir türlü sızacağını biliyor ve o anı bekl-i yordu. Tek fark olduğu sürece, hep ümidi olacaktı.
Arda, kendi fırtınasını yaratıp, İrfan Can Kahveci'den devraldı "kopya" golü. Ama oyuncular maçtan kopmuştu. Penaltı pozisyonu öncesinde Eze üç kişinin arasından çıktı, beraberlik golünde ise Samet hamlesini yapamadı.
Öne geçip, maçı bitirmeye karar verdiler ama futbol affetmiyor. Jesus savunmada üçlüye döndü, orta sahasını dirençli yaptı ama saniyelere göz dikmiş gözleri, rakibin oyuncularını kaçırdı. Son saniyelerde kazanıp, zirveye tırnaklarını geçirirken, son dakikalarda gelen golü durduramadılar. İşin hakem tarafı da var elbette. Szalai'nin golünde 'kaleciye faul var 'dedi maçın hakemi. Topu yumruklayıp, rakibe çarpan kaleci için çaldı düdüğünü. İstanbulspor'a VAR'dan verildi penaltı. Halil Umut Meler çağırdı hakemi. Yakın mesafede, Ferdi'nin ayağına çarpıp, koluna gelen top için verdiler bu kararı. FIFA hakemi doğal konumu süzemiyor, yorumlayamıyor. Karar verilmiş bir kere; kaderi de değiştiremiyorsun.