Zorlu bir yolda Fenerbahçe… Yeni transferlerden bir takım yapıp, uyumun peşine düşmeleri bir sorun. Yeni gelen oyuncuların ülkeye, şehre alışmaları başka bir sorun. Elbette bir de rakipleri var. Artık ekmek aslanın midesinde. Tüm takımlar dibine kadar direniyor, uğraşıyorlar. Kazanacaksan, onlardan daha çok koşacak, üreteceksin. Ama hemen her maç "hakem" yerine "hakemcikler" ile uğraşmak zorunda da kalıyorlar. Bu gidiş iyi değil. Karagümrük maçında penaltı-kırmızı kart öncesindeki faulü hem hakem hem VAR atladı. Altay penaltıyı kurtarmasa, ortalık yangın yerine dönecekti.
Bu kez Serdaz Aziz'e çarpmaya çalışıp, kendini bırakana penaltı çaldı maçın hakemi. VAR'daki de "ne oluyor?" diye sormadı bile. Öyle komplo teorileri peşinde değilim. Ama bunlar "hakemcilik" oynuyorlar, rol yapıyorlar, dublör bile değiller.
Ozan Tufan'ın üç milli maçtan alıp getirdiği, formu ve oyun aklı dün de aksiyonun birinci sırasındaydı. İlk 10 dakika Ozan Tufan "yıldız" moduna aldı kendini, ayağındaki topu ya kaybetti ya da rakibe bıraktı. Sonrasında "işçi" modunu açtı. Makine gibiydi. Forvet arkasından hücum pres üretti. İki kenara da koştu. Boştaki adamı kovaladı. Defansif açıkları yamayan oldu. Bir de üçüncü golün asistini yaptı. Pelkas'ın ilk maçı ama, bölgedeki diğer oyuncular da çok farklı değil aslında. Ortaya yaklaştığında, maharetlerini de gösterdi. Dikine pas da üretti, gollük şut da. Attığı gol bir hediye, daha önemlisi takımın saygısını kazanmasıydı.
Halil Akbunar'ın zorlamaları dışında pozisyon üretemeyen Göztepe ise genç kalecisi İrfan Can ile ayakta kaldı. Takımını maçta tutan kritik kurtarışların sahibiydi. Altay'ın da son dakikalarda devreye girmesiyle, genç kalecilerin gecesini de yaşadık. Kazanma baskısının getirdiği acelecilik ve güvensizlik, kazanarak aşılır. Erol Bulut takımını bu yola soktu. Hesapları tutuyor, gelişim devam ediyor.