Kaleye şut olmadan biten ilk 45'in ardından Fenerbahçe için yazılabilecek bir yorum aradım aklımda... Sahadaki çaresizliği nasıl tarif edecektik... Ya da oyundan ve birbirinden bir haber oyuncuların aslında bir senedir beraber antrenman yaptıklarını söylemek nasıl inandırıcı olacaktı.
İki ay önce Başakşehir karşısında muhteşem bir oyunla kazananlar da dünkü acınası hale düşenler de aynı oyunculardı. Bir takımın böylesine iniş-çıkışa geçmesini anlamlandırmamız lazım. Skorlardan bağımsız oyun olarak bu analizin içine girilmeli. Yoksa öteki tarafta hakemleri de konuşuruz, sakatlıkları veya kişisel hataları da... Ama vazgeçmişlik ya da oyun aklını yitirmek; bu başka bir şey... Biraz geriye gidelim... Kırılmanın başladığı Ankaragücü, Galatasaray maçlarındaki detaya inelim. Orta sahanın 'aklı' Gustavo, Ankara'da dördüncü kartı görüp, derbiye cezalı olmamak için neredeyse topa değmeden oynadı. O oyunu idare edince direksiyonu da rakibe verdi. Yeterli sertlikten uzak orta saha baskısı, kontratakların da kaynağıydı. Yine de kart gördü Kadıköy de oynamadı ve Fenerbahçe kendisini iddialı bölümde tutan oyun tarzını kaybetti. Ve yine Gustavo, Trabzon kupa maçıyla başlayan stoperlik serüveninde Fenerbahçe orta sahasının 'patinajı' devam etti. Emre Belözoğlu, bu takımın komutanı... Sorumluluğu iki haftalık değil aslında. Sahada da vardı, kenarda da tribünde de... Kendi uzmanlık alanı olan bölgeyi Gustavo'dan mahrum etmesi elbet bir mantık taşıyordur. Ama doğru giden bir şeyi başka bir bölümü düzeltmek adına kaybetmek artı birden sıfıra inmekle aynı şey. Eksik kalan rakibe rağmen ceza alanına zarzor girdiler. Rakip stoperlerin gölgesinden kurtulamayan bir santrforu olan ve yenilgiye isyan edip sorumluluk alması gereken oyuncularının riskten kaçındığı bir takıma döndü Fenerbahçe. Düşme hattındaki tüm takımlara dağıttığı puanlarla bugünleri gördü.