Derbinin anlamını hisseden takım olarak Galatasaray'ı gördük ilk 45'te. Sadece oyunu ele geçirmediler, pozisyon ve "akıl" üstünlüğünü de aldılar. 50 bin taraftarının önünde Fenerbahçe "çaresizliğine" çare aramanın peşine düştü. Tam bir hayal kırıklığı vardı. İki takım da eksikleri doğrultusunda yeniden yapılandılar. Belhanda sürpriz bir karar olsa da, Lemina'nın eksikliğinde, oyunu yönetme görevindeydi. Fatih hoca, baskı altında en doğru kararı alabilecek hamlesi olarak seçti O'nu. Emre ve Gustavo yokken, F.Bahçe'nin bu şansı da kalmadı. Oyun aklı olabilecek Ozan'ın yanına Tolgay seçimi bu yüzden aslında. İkisini toplasanız, eksiklerden biri bile olamadı. Devrenin berabere bitmesi 21 yıllık "Kadıköy Büyüsü"ydü belki de. İkinci 45'te "dengenin" sahaya dönmesindeki ilk önemli etken, G.Saray'ın tempodan uzaklaşıp, fizik olarak maçı zorlayamaması oldu. Kendi sahalarında kaldılar, beklemeye geçtiler. İkinci etken de Hakem Halil Umut Meler'di elbette. İkili mücadelelerdeki yetersizliği o kadar barizdi ki, iki takım oyuncuları da topa girerken üç kere düşündüler.
Sonrasındaki gelişmeler kaosun içinden birer birer çıktı. Topa yapılan hamleyi penaltı olarak değerlendiren hakemin, itişmelerden iki kırmızı kart çıkarttığını da gördük. Son haftaların "nasıl yapsak?" endişesinin, "ilk fırsatı" beklediğini Meler yönetiminde şekillendiğini de gördük. Sonrası… Bir dönem bitti artık. Yapılacak espri de kalmadı, gururlanacak 20 yıl da. F.Bahçe miladını yeniden başlatmak, yaralarını onarmak zorunda. Bu maça iyi hazırlanmış, rakibi daha iyi analiz etmiş ve planla sahaya gelmiş bir Galatasaray vardı. Buna sadece mücadelesi ile karşılık verebildi Fenerbahçe. 2002'de Florya'ya 6-0'lık yenilginin hüznü ile dönen Fatih Terim, bu kez "geleneği bitiren" unvanına sahip. Kariyerindeki tek eksiği de tamamladı.