Fatih Terim, Slovenya maçından sonra, "Turnuva, hata affetmez" diyerek, başta Hırvatistan olmak üzere, fikstürün zorluğunun altını çizdi. O da gördü takımdaki düşüşün veya dikkat eksikliğinin problemler yaratacağını. Eğer teşhis varsa, tedavi de karşısında durur. "Hata affetmezler" diyorsa bir teknik adam, takımının kurgusunu da buna göre ayarlamak zorunda. Çünkü o makam tespit değil, tedavinin yapılacağı yer. Çare bulmak için oradalar, buldukları için de övgüler alıyorlar. Şikayet edecek birileri varsa, sizsiniz veya biziz.
Turnuvaya az gol yiyen ama az gol atan bir takım olarak gittik. Bu da karşımıza pozisyon bulmak ve skor yapmak zorunda olduğumuzu çıkardı.
Peki, teknik heyetimiz bunun için ne formül üretti? Hırvatistan özelinde konuşursak; "Hiç"…
Öne etkili oynayamadığımız gibi, santrforumuza degajlar dışında top da atamadık. En iyi hücum beklerine sahip olduğumuz halde, Gökhan ve Caner'i de bu oyunun içine sokamadık. Bunu denemek istesek ve yapamasak, Fatih Hoca'ya tek lafımız olmaz. Ama topla buluşan oyuncunun sadece Arda veya Selçuk'u araması, takım aklı yerine oyuncu performansını tercih ettiğimizi gösterir. Onlar iyiyse problemler çözülüyor. Bu maçta kötüydüler.
Tek santrfor, beş orta sahalı düzenimizdeki oyunun kısırlığı özellikle Karadağ maçında sinyallerini vermişti. Bunu ikinci yarıdaki Volkan Şen ve Emre Bol hamleleri ile en az indirdik. Bu oyuncularla önde top tuttuk ve ceza alanına girmeye, top sokmaya başladık. Slovenya maçında da benzerini yaşadık.
Buna rağmen Hırvatların karşısına yine sorunlu on bir ile çıkmamız, "mevlam kayıra" taktiğinin parçası.
"Arda veya Hakan bir şey yapsın. Topun arkasına çabuk geçelim, yemeyelim yeter" düşüncesinin ürünü. Ne Fatih Terim'e yakışıyor, ne de yanındaki ekibe.
İkinci yarıya bu yüzden Volkan Şen ile başladık. Ortalık biraz karışır gibi olsa da bu kez orta sahanın desteği yeterli olmadı. Selçuk öne top oynamadı, Arda sürekli olarak yakın markajda kaldı, kendisini kurtaramadı.
HIRVATİSTAN HAZIRDI
Gözümüz hep bizimkilerin üstünde ama Hırvatlar'ı da konuşmalıyız. Tek kelime ile 'bizi bitirdiler.'
Teknik heyet çok iyi bir analiz yapmış. Takımımızın alternatifsiz hücum planını çözmekte de çok zorlanmamışlardır. Arda ile Selçuk'a baskı uyguladılar, ikinci bölgeden öteye kontrollü geçmemizi istemediler ve sürekli defansımızın merkezine top attılar.
Orta saha mücadelesini kazandıktan sonra yetenekler ön plana çıktı. Takımın neredeyse tümü üst düzey liglerden geliyordu ve ne yapacağını çok iyi bilen oyunculardan oluşuyordu. Onlar bizi "tetiksiz" bırakırken, "onların" Modric'i tüm sahada "hüküm" sürdü. Takımını, maçı ve oyunu yönetti.
Gol anında Modric'in topu takibiyle, Ozan'ın saçını düzeltmesi örtüştürüldü. Bu örnek bile iki takımın maçı nasıl yaşadığının göstergesi. 2008'in iki yıldızıydı Modric ve Arda. Birisi Real'de, birisi Barcelona'da. Dün de ikisine takım emanet edildi. Kazananı gördük.
NASIL OLACAK?
Hırvatların yaptığı baskıyı düşünürsek ve bu maçı Del Bosque'nin de izleyeceğini hesaplarsak, İspanyollar iki katı ile üstümüze geleceklerdir.
Zaten takım yapıları ve yıllardır kurguladıkları oyun bu. Topu istiyorlar, tutuyorlar ve açığı kolluyorlar.
Eğer grubun ilk ikisine gireceksek, ilk maçtaki kaybı kazanca çevirmek, puan ile ayrılmak zorundayız. İspanyollar bize gol atar mı; atar. En azından berabere kalacaksak, biz de atmak zorundayız.
Bu yüzden Volkan Şen gibi önde top taşıyacak, top tutacak, ikinci bir oyuncuya ihtiyacımız var. Tehdit oranımız artarsa, belki rakibin de risk alma düşüncesini azaltır, daha temkinli olmasını sağlarız.