Tüm hesaplar doğru yapılmış, takım olarak doğru motivasyon sağlanmıştı. İlk maçı oynamamışçasına sahadaydı Fenerbahçe. Önde basıyor, golü arıyor, rakibine "Evinde değilsin" diyordu. Bunu fark etti birisi. Elinde düdük vardı, diğerlerinde de bayrak. Kararlıydılar. Sahadakiler bir rakibe karşı oynuyorlardı, onlar ise rakipsizdi. "Emir" almışlar gibi yönettiler maçı... Ofsaytı atladılar, golü attırdılar.
Sevinç gösterisinde yerlerinde kalmak zorunda olmaları, zorlarına gitti.
Zor tuttular kendilerini öpüşmek, sarılmak için.
Yetmedi elbette.
Üç dakika uzatma verdiler, Alper son dakikasında cezayı kesti.
Hangi uzatmanın peki; bir taç atışına "olur mu?" diyen teknik direktörün (Pereira) tribüne atılışı için verilen.
İçine oturdu Hırvat Babek'in!.. 68'de penaltı kararını verirken, tereddüt geçirmedi. Mehmet Topal ellerini göğsünde birleştirerek karşıladı topu. Baraj kurarken, hakemlerin tarif ettiği gibiydi. Yani; vücudunu da büyütmedi, topla da oynamadı. "Utanmaz" penaltı noktasını gösterdi, ikinci sarıdan da kırmızıyı çıkardı.
10 kişi kaldılar yine de vazgeçmediler.
Kimler; sarı-laciverti giyenler.
Sanki; "Kimsiniz" der gibi oynamaya, işlerini yapmaya çalıştılar.
Sahada "vazgeçmeyen-isyan" eden Fenerbahçe ruhunu, karakterini koydular ortaya. "İyi-kötü oynadılar" demiyorum kimse için. Orada "Biz böyle yenilmeyiz" diyenlerdi onlar. Eksik veya fazla fark etmeden utanmaza ve O'nun yardakçılarına karşı.
UEFA'yı yöneten bir ahlaksız (Platini) futboldan men edilirken, onun kalıntılarının mirasçısı; bir Hırvat hakem emir-komutanın son zinciri olarak karşımızda. Hafızası kuvvetli olanlar, Benfica deplasmanındaki Fransız'ı da hatırlarlar. Hangi düdükleri çalıp, hangilerini çalmadığını. Fenerbahçe maçı kafa kafaya oynadı, ilk maçı hiç düşünmedi ve tur için istediği golü aradı; buldu. Utanmaz ve yardımcılarını hesap edemedi, edemezdi. Üç kırmızı kart görüp, yüzü kızarmayacak bir hakeme yenildi. İstanbul'a dönüyorlar; başlarını öne eğmeden...