Lucescu'nun kara kitabından bahsetmişlerdi bana. Uzakdoğu savaş stratejileri üstünde çok kafa yorduğundan. Temel prensip; sahaya çıkmadan önce rakibin maçı kazanamayacağına inanması, inandırılması...
Kadıköy derbilerinin geçmişi, bu ezberi Galatasaray'ın kafasına öyle bir yerleştirdi ki, Boğaz Köprüsü'nü geçerken kaybetme korkusunu solumaya başlıyorlar.
Bir ezberi bozdu Ersun Yanal... İkinci vitesi olmayan takımını bu kez düşük tempoya kodladı. Selçuk etkisiz hale getirilecek, Drogba topla kontrollü bir şekilde buluşmayacak ve fauller kaleden uzak bölgelerde yapılacak.
Baroni haricindeki orta sahalar freni çekik sahadaydı. Emre ve Mehmet Topal sürekli olarak alan kontrolü yaptı, baskı uyguladı, öne çıkan beklerin arkasını kolladılar.
Caner ve Gökhan da, hücum aksiyonlarında gerekmedikçe risk almadılar. Fenerbahçe hücumda sürekli olarak alan genişletmenin peşindeydi. Taç çizgisine yanaşarak top istediler, kullanmaya çalıştılar. Büyük bir defans hatasından gelen penaltıyla birlikte, maçın tüm sinerjisi Fenerbahçe'ye döndü. Çünkü sahadaki diğerleri, "Yine mi?" sorusuyla uğraşıyorlardı.
Rakip öne doğru çıkıp, orta sahadan eksildikçe, Fenerbahçe için kontratak fırsatları da oluşmaya başladı. Ama çoğunda yanlış pas seçimleri veya Webo'nun ofsayta takılmasıyla karşılaştılar.
Maçın benim için tek kahramanı var; Ersun Yanal... Geçen sezon daha kısıtlı kadrosuyla, iki Galatasaray maçında da berabere kaldı. Bu kez seyirci ve kadro potansiyelini iyi kullandı, iyi organize etti ve ezberindeki zaafların hepsinden yararlandı. Fenerbahçe'de göreve geldiğinde hakkında endişeler vardı. Ama Kadıköy'ün hükümdarlığında "Galatasaray'ı yenen" teknik direktör olarak Fenerbahçe taraftarının aklına girdi artık. Bundan sonra bu gücü de hissedecek ve daha rahat karar alacaktır. Bu yenilgi artık lig şampiyonluğunu, Galatasaray için uzak hedef haline getirdi. Önünde sadece dokuz puan fark yediği Fenerbahçe yok çünkü.
MAÇIN ADAMI: ERSUN YANAL