Derbinin sonucu değildi gözlem altına aldığımız... Elbette yeni sezonun müthiş moral gücünü depolayan bir 90 dakika. Ama daha önemlisi şampiyonluk adayı iki takımın, yeni sezon gösterilerinde neler sunacaklarının mesajlarını aradık.
Volkan ve Meireles cezalı, Holmen ve Emenike daha lisanssız. Gökhan Gönül sakat...
Yani; Ersun Yanal "en iyi" on biri ile yoktu sahada. Fatih Hoca da bunu bilerek, Amrabat'dan yana kullandı altıncı tercihini. Sezon içinde bulabileceği Fenerbahçeler arasında, en uygunu karşısındaydı.
Buna rağmen maça iyi başladı Sarı-lacivertliler. Ama Galatasaray orta saha dengesini sağladığı anda, maçın da iplerini eline aldı. Pozisyon sayısı azdı, ama neredeyse tümü netti. Kaçan gollerin, kaçmaması daha büyük ihtimaller arasındaydı.
Moussa Sow'un çok güçsüz ve etkisizliğinin üstüne, Baroni'nin isteksizliği de bunda pay sahibi oldu. Mehmet Topuz pozisyon ve karar hatalarının sayısını çoğaltınca, tüm takım kendisine sahasına doğru belinden ip bağlanmışcasına çekildi.
Webo'nun da iki stoperin üstesinden gelememesi, tüm topların duvardan döner gibi Galatasaray'a geri dönmesine neden oldu. Tek çare topu yere indirip, oyuncuların birbirine yaklaşmasıyla pas üçgenleri kurmaktaydı. İkinci yarı beklentilerinde bu vardı.
Direkler ve Muslera
Derlenir-toplanır diye beklerken, Fenerbahçe'de güven ibresinin en yüksek olduğu isim, Bruno Alves beş dakikada iki sarı kart görmeyi başardı. 63'te 10 kişi kaldılar.
Ersun Yanal'ın ilk değişiklik kararında rakibe teslim olan orta sahasını güçlendirmek yerine, aynı mantaliteyi korumak istemesi ilginçti.
99'da gelen Drogba golü sonrasında, maç sonu ile birlikte bir saatlik bölümü 10 kişi oynamasına rağmen Galatasaray'ı fizik gücüyle sahasına itmesi Fenerbahçe adına pozitif nottu.
Beraberlik şansları direğe ve Muslera'ya takıldı. Yanal ilk kupa gösterisini kaçırdı. Maç bittiğinde ustasını iyi kullananın, istediğini aldığını söylemek yanlış olmaz.