Modern dünyanın bu zamana kadar tecrübe etmediği kapsamda izolasyona sebep olan korona, Wuhan kentinde ilk görüldüğü günden bu yana 100 gün geçti. Dünyanın bir ucundaki Çin'de meydana gelen bu olayın ciddiyetini kavrayamayan ve "bize bir şey olmaz" diyerek önlem almayan Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ABD dahil pek çok ülke, virüsle mücadelede çok yara aldılar, almaya devam ediyorlar ve nasıl ve ne zaman toparlanacakları da henüz tahmin bile edilemiyor. BM'ye göre; koronavirüs tarihin en büyük tehditlerinden biri olarak görülüyor. 204 ülke, bu salgından doğrudan etkilendi. Yine BM raporlarına göre; ülkelerin, virüsün yayılımını durdurmak ve sosyoekonomik sonuçlarıyla mücadele etmek için Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde işbirliği içinde aksiyon almaları gerektiği, bu aksiyonun da toplam değerinin; küresel milli gelirin en az yüzde 10'u kadar olması gerektiği savunuluyor. Yine resmi raporlara göre ülkelerin sorumlulukları; salgını kontrol edebilmek için virüsün yayılımını bastırmak, insanların hayatlarını ve yaşam standartlarını korumak ve bu krizden ders alıp daha iyi bir dünya yaratmak olmalı. Bu kriz bittiğinde insanlığı iki seçenek bekliyor; krize yol açan yaşam şekline geri dönmek ya da krizi yaratan sorunları elbirliği ile çözmek. Bu konuyu bir sonraki yazımda çok boyutlu olarak inceleyeceğim ama şimdi biraz da Türkiye'deki duruma bakalım.
Türkiye ise; vaka ilk görüldüğü andan itibaren olayı ciddiye aldı ve aynı ciddiyetle gelişimi takip etti ve önlemleri almak noktasında dersini iyi çalıştı. İlk etapta alınan önlemler sayesinde 45 gün kazandı. Bütün bunlara; özellikle son 7-8 yıldır hızlanan sağlık yatırımları ve makro sağlık stratejisinin uygulanması ve sağlık personeline yönelik yapılan doğru uygulamaların da çok katkısı oldu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre; her 100 bin kişi başına ABD'de 34.7, Almanya'da ise 29.2 yoğun bakım ünitesi yatağı bulunurken, Türkiye'de bu sayı 46 olarak gerçekleşti. Kaldı ki; yapımları henüz devam eden şehir hastanelerinin tamamlanması durumunda bu rakam çok daha yükselecek.
Türkiye'de vaka ilk görüldüğü günden bu yana üç haftadan daha fazla geçti. Virüsün ülkemize girişinin geciktirilmesinde, alınan önlemlerin etkisi olduğu çok açık iken; ekonomik-sosyal-tıbbi-psikolojik alınan her önlemin, bu salgının yaratacağı olumsuz etkileri en az hasarla atlatmamızda nasıl bir katkı ve etki yaptığı ve yapacağı da tartışılmaz. İlk günden itibaren "Sorun küresel, mücadele ulusal" diyerek çok boyutlu ve rasyonel tedbir ve kararlarla ilerleyen hükümetin aldığı her önlem; kamuoyu nezdinde güven telkin ediyor. Neticede; ilk kez tecrübe ettiğimiz bu kapsamda bir salgına karşı belirsizlik ve endişenin yaratacağı panik duygusu ne kadar yatıştırılır ise; hem sürecin yönetilmesi kolaylaşır hem bu olumsuz durumdan etkilenecek insan sayısı aşağı çekilir. Mücadele ulusal derken lafın gelişi söylemiyoruz. Şimdi zaman; herkesin ideolojisini, siyasi görüşünü, ön yargılarını ve bütün niyetlerini bir tarafa bırakıp el ele bu mücadeleye katılması ve destek vermesi zamanıdır. Unutmayalım; hepimiz aynı gemideyiz ve gidecek başka bir ülke olmadığı gibi; Türkiye'den daha güvenli bir başka ülke de yok...