Güvenli bölge tartışması Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir test alanı haline dönüştü.
ABD ile stratejik ortaklığımızın da testi bir yerde. Nedene çok açık; maalesef muhatabımız sözünde durmayan, kendi ilkeleriyle ve söz verdiği tüm uluslararası ilkelerle çelişen, stratejik hedefi için stratejik ortağını hedef tahtasına koymaktan çekinmeyen bir ülke. Konuya biraz kitabın ortasından başlamış gibi oldum ama siz, hangi konudan söz ettiğimi anladınız eminim. Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması ve ortak koordinasyon merkezinin oluşturulmasıyla ilgili sınırlı veya ihtiyatlı bir mutabakata vardığımız ABD'nin bu sürece ne kadar sadık olacağıyla ilgili endişelerden ve alternatiften söz ediyorum. Bir kere şunu kayıtlara geçirelim ki; Türkiye için ulusal güvenlik konusundaki kararlılık, her şeyden önemli ve nihai hedef halindedir. Bundan sonraki söyleyeceklerimizi bu çerçevede değerlendirmenizi rica edeceğim...
Suriye ile ilgili terör tehdidinin Türkiye açısından geldiği nokta; hiçbir palyatif çözümle geçiştirilecek durumda olmadığıdır. Bu hayati tehlikeye karşı Fırat'ın doğusuna operasyon dahil ajandamız belli. Nitekim; ilk olarak Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun, ardından Milli Savunma Bakanı Akar'ın bu yöndeki açıklamaları son derece net. Türkiye, ABD ile ortak bir çözüm için son derece istekli ancak;
ABD'nin yeni bir oyalama amacı güttüğünü hissettiği an B, hatta C planı da hazır. Bu planların ne olduğunu tahmin etmek siz de takdir edersiniz ki hiç de zor değil.
Bu konudaki kararlılığımızı en üst perdeden dile getiren de Başkan Erdoğan oldu. Kurban Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada verdiği mesaj; ağustos ayının Türk tarihinde bütün önemli zaferlerin yaşandığı ay olduğunu hatırlatıp; çok kısa bir süre içinde yeni bir zaferin yaşanacağına da işaret etti. Zaten Erdoğan'ın bu mesajı sonrasında, ABD tarafında tedirginlik başladı. Çünkü unutmayın ki; Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları ABD ve tüm sözde egemen güçlere rağmen yapıldı ve destan yazıldı. Türkiye'nin bu kararlılığı, Fırat'ın doğusuna yönelik yeni bir operasyon sinyalinin de boşuna olmadığının ispatı olmuştur ABD açısından.
Bugün ABD'nin "bölgedeki müttefiki" ilan ettiği ve Türkiye'ye rağmen yüzlerce kamyon ağır silah ve mühimmat sağladığı PYD-YPG terör örgütleri; bizim "kırmızı çizgimizdir." Ama; gel gör ki; ABD'nin en başından bu yana "güvenli bölge"den anladığı; PKK-PYD'nin yerleştiği bölgeleri koruyacak şekilde bir bölge oluşumudur. Bu sürecin böyle tamamlanmak istenmesinde ısrar halinde Türkiye'nin bunu kabul etmeyeceği ve tahammül etmeyeceği de çok açıktır.
Sözün özü; bugün bölgede yaşananlar 2 asırlık planın hayata geçirilmesi arzusunun devamıdır.
PKK'nın Suriye kolu PYD, ABD'nin bölgeyi dizayn amacının aparatıdır. Türkiye'nin ise Suriye konusunda samimiyeti ve kararlılığı noktasında tartışma yoktur. Kafası karışık olan ABD'dir ama bu da bizim sorunumuz değil. Ve; Fırat'ın doğusu için çizilecek rota, yeni dönemin de yönünü belirleyecektir.
Bu rota ve yön de sadece bölge için değil; ABD dahil bütün ilişkilerin yeniden dizaynı şeklinde yolunu bulacaktır.