Venezuela Devlet Başkanı Maduro'nun, "Filistin'in bağımsızlığını ve var olma hakkını savunmak, Venezuela'nın, Latin Amerika'nın ve Karayipler'in var olma hakkını savunmakla aynıdır..." ifadesinden o kadar etkilendim ki "Allah razı olsun" demekten kendimi alamadım.
Hani geçen hafta bu köşecikte dile getirmiştim.
Her ne kadar "teşekkür etmek" manasına "Allah razı olsun" demiş olsam da kafam karışmış, bir arkadaşın tavsiyesi üzerine Cübbeli Hocama "Tövbe etmek icap eder mi?" diye sormuş, hemen ardından da (şaka yaptığım sanılır endişesiyle) "Felaket ciddiyim" demiştim.
Cübbeli Ahmet Hocam sosyal medya hesabından fakire yazdığı uzun cevaba şöyle başlamış: "Salih Tuna kardeşim bana bir suâl tevcîh etmiş ve 'Venezüella Başkanı Maduro hakkında: 'Allah ondan razı olsun' dedim ne lazım gelir?' diye sormuştu. Baştan biraz şakaya benzetip bekledim, meğer ciddî olduğunu söyleyince şakası olmayan dînî bir mesele olduğu için cevap verme lüzûmu hissettim..."
Cübbeli Hocamın cevabına geçmeden evvel, "Baştan biraz şakaya benzetip bekledim" lafzına anlam vermekte zorlandığımı söylemeliyim.
Hayır yani, madem beklemiş, ne kadar beklemiş?
Söz konusu soruyu yönelttiğim yazının tarihi 6 Kasım; Cübbeli Hocamın cevabı 11 Kasım. Ciddi olduğumu anlamak için 5 gün beklemeyeceğine göre işin içinde iş var demektir. Yanlış anlaşılmasın, cevabı neden gecikti demiyorum. Tam aksine, onca işinin arasında cevap lütfettiği için çok teşekkür ediyorum. Kolay değil yurtlar açıyor, vaazlar veriyor, tespih namazı, hacet namazı kılıyor. (Nafile namaz deyip geçmeyim; bir hacet namazı 40 dakika sürüyor.)
Lakin, Cübbeli Hocam ciddi olduğumu anlamak için sorumun hemen ardından getirdiğim "Felaket ciddiyim" ifadesini okumak yerine "beklemeyi" tercih etmesi takdir edersiniz ki kafa karıştırıcı. Kaldı ki, ciddi olduğuma da başka bir delil veya karine bulduğundan değil "Felaket ciddiyim" ifademe dayanarak karar vermiş.
Lafı uzatmamın nedeni şudur: Cübbeli Hocamın nevi şahsına münhasır çok özel okuma tarzı yoksa, onun yerine bir ekip okuyup ciddi olup olmadığına karar verdikten sonra, Cübbeli Hocam cevap lütfediyor.
Zannın çoğu yalandır, biliyorum, ama gerçekten de böyle bir ekipten kuşku duyuyorum.
Aynı yazıda geçen "ikinci sorumu" da işbu ekibin "bekletmeye" aldığını düşünüyorum.
İlgili yazımdaki ikinci sorum şöyleydi: "İranlı Ayetullah Mehdevi 'Albert Einstein Müslüman oldu, Şiiliği seçti ve İmam Cafer-i Sadık'ın yolundan gitti' demişti. Fakir de o vakit köşe yazdığım gazetede, 'Mezhepçilik başa bela' demiştim, 'Einstein Müslüman oldu da Şiiliği mi eksik kaldı!' Ne ki şu soru da aklımda kalmıştı. Hazır yeri gelmişken aradan çıksın. Soru şudur: Einstein Şii olarak ölseydi şimdiki hâlinden daha az mı yoksa daha çok mu yanardı?"
Şayet ekip mekip yoksa, Cübbeli Hocam neden bu soruyu cevapsız bıraktı?
İlk soruya (Maduro'ya "Allah razı olsun" demeye) "Caiz değildir" cevabını verirken, cehennem azabının kâfirlerin tavırlarına bağlı olduğuna delil gösterdiği hadisi bile Şiiler için çok mu görüyor?
Cübbeli Hocamın "Azerilerin çoğu Şia'dır, pisliktir yani" diyen Hüseyin Çevik veya Şiileri tekfir eden Halis Bayancuk gibi tekfirci olduğunu düşünmüyorum.
Vehhabi/Selefilerin bozguncu/bölücü zihniyetinin aksine ehli sünnet bir mutasavvıf ehli olarak, "ehl-i kıbleyi" tekfir etmeyen, kuşatıcı, bütünleştirici, ihya edici olduğuna inanıyorum.
Yanılıyor muyum?