Bir ara "Yeni Türkiye" demek, bir kısım mahalle yazar-çizerleri arasında oldukça revaçtaydı.
Zafer Toprak'ın "Cumhuriyet ve Antropoloji" kitabından mezkûr kavramlaştırmanın bambaşka anlamda kullanıldığını biliyorduk. Mesela, Yeni Türkiye'nin ayırt edici özelliklerinden birisi 28'deki Harf Devrimi'ydi.
Ne ki muhteremlerin keyfini kaçırmak istemedik.
Bir yandan "Yeni Türkiye" kavramlaştırmasını aşk ile yerleştirmeye çalışırken, öte yandan "Harf Devrimi yüzünden hafızamızı kaybettik..." demeleri nereden baksanız enteresandı.
Daha da enteresanı, aynı eşhas birkaç yıl sonra "Eski Türkiye"yi canhıraş savunanlar ile kol kola girdiler.
Böylece "ihale" AK Parti'ye kaldı. "İhale" dediğim eski ve yeni Türkiye'ye dair "melanetlerin" neredeyse hepsini Sayın Erdoğan ve AK Parti'ye yükleyip vınladılar.
Hülasa, dönemin AKP'lileri, "Eski Türkiye" taraftarı diye itham ettikleriyle birlik oldular; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye karşı.
***
AK Parti'nin son zamanlarda "kaderi" mi bu, yoksa hazırlıksız mı yakalanıyorlar bilemiyorum ama nedense "algı bakımından" zarar gören taraf olmayı bir şekilde "başarıyorlar".
Son günlerde oldukça tartışılan hayvanlarla ilgili yasal düzenleme dolayımında da aynı şey gerçekleşti.
Sokak köpekleri hakkında yasal düzenleme yapmadığı için kıyasıya eleştiriliyorlardı, şimdi de yasal düzenleme yaptıkları için eleştiriliyorlar.
Sizin anlayacağınız, köpeklerin toplatılmasına karşı çıkan köpekseverlere de "Sokak köpekleri toplatılsın" diyenlere de yaranamadılar.
Her iki durumda da ("kasa" misali) kazanan
"muhalif güruh" oldu.
Halbuki hayvan hakları tastamam
"siyaset üstü" bir konuydu. Hem iktidar hem de muhalif
cenahta sokak köpekleri itlaf edilsin diyenler
de vardı, sokak köpeklerini baş tacı edenler de.
Ne ki töhmet altında kalan sonuç itibarıyla AK Parti oldu. (İlgili bakan da o kadar alttan aldı ki, kendisine dosya fırlatan o saygısız milletvekiline bile teşekkür etti. "Ben sana teşekkür etmem" karşılığını alınca da yine teşekkür etti. Nezaketle utandırmak mı istedi, bilemiyorum.)
"İstanbul Sözleşmesi" tartışmalarında da benzer durum yaşanmıştı.
AK Parti mahut sözleşme yürürlükteyken bir kısım "endişeli muhafazakârlar" tarafından
"aile düşmanı" olmakla itham edilmişti, sözleşmeyi kaldırdı bu sefer de "endişeli modernler" tarafından
"kadın düşmanı" olmakla suçlandı.
Sonra nasıl olduysa, her iki kesim de AK Parti'ye karşı muhalefette birleşti.
***
Bazen AK Parti zarar görmediği konularda da zarar gördüğüne inandırılmaya çalışılıyor.
Mesela,
İbrahim Hacıosmanoğlu TFF Başkanı seçilince muhalif güruh bunun "AK Parti kaybetti" şeklinde okunmasını istedi.
"FETÖ'nün Cevherileri" de AK Parti'nin TFF'de gol yediğini söyledi.
İbrahim Bey TFF Başkanı seçildiği gün yaptığı açıklamayla bu "algıya" net bir şekilde karşı çıksa da maval okumaya devam ettiler.
Halbuki,
Gezi döneminde AK Parti mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la kürsüye çıkan o dönemin Trabzonspor Başkanı İbrahim Bey vardı.
15 Temmuz darbe girişiminde de meydanlardaydı. Hatta, rahmetli
Ahmet Kekeç kardeşimle birlikte
Kısıklı'da canlı yayın platformunda
yaptığımız konuşmanın ardından
kendisiyle oracıkta hasbihâl etmiştim.
Hayır yani,
İbrahim Bey kazandı diye AK Parti neden kaybetmiş olsun?
Kaldı ki AK Parti TFF'de neyi kazanıyordu da kaybedecek? Benim bildiğim, tüm kazancı, maç kaybeden her kulübün "siyaseti" işaret ederek AK Parti'yi töhmet altında bırakmasından ibaretti.
En azından bundan kelli böylesi bir "algı" üzerinden AK Parti sürgit dayak yemeyecek. Kimsecikler de mağlubiyetlerine artık bahane bulamayacak.