Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han, CNN'de Amanpour'a verdiği röportajda, kendisine açık açık, "Bu mahkeme Afrika ülkeleri ve Putin gibi haydutlar için kuruldu" diyen "seçilmiş liderler" olduğunu söyledi.
İsmini vermiyor ama vermesi de şart değil. Zira bu bir zihniyet, asla münferit değil.
Mesela, İran başta olmak üzere ABD'nin düşmanlık ettiği her bir ülkeye savaş açılması gerektiğini dillendiren ABD'li senatör Lindsey Graham bunlardan biri.
İsrail'in Gazze soykırımına karşı çıkan ABD'lileri mahkûm etmek için "Biz Japonya'ya iki atom bombası atarken iyiydi ama!" diyebilecek kadar da azgın bir eleman.
Şimdiye değin "Biz Yahudileri soykırımdan geçirirken iyiydi ama!" diyerek, İsrail'in Gazze soykırımını arkalayan herhangi bir Alman çıkmadı. Hiçbir zaman da çıkmaz.
Neden mi?
Çünkü "Yahudi soykırımı" ölümüne mahkûm edildi (iyi ki de edildi) ama 1945'te Hiroşima ve Nagasaki'de 200 bin Japon'u yakıp kavuran atom bombası mahkûm edilmedi.
ABD'nin siyahi Başkanı Barack Obama bile Hiroşima'yı ziyaret ettiğinde "Özür yok!.." dedi.
***
Sadece
Lindsey Graham'ın değil bunların alayının fabrika ayarları zulümle kaimdir.
Zulüm de hakkı ve haklıyı değil, gücü ve güçlüyü üstün tutmaktır.
Kaybetme riski söz konusu olduğunda en iğrenç soykırımı da yaparlar, milyonları katledecek atom bombası da atarlar.
"Yüce insanlık değerleri" adına dillerinden düşürmedikleri insan hakları, demokrasi, özgürlük ne varsa, çıkarları mevzubahis olduğunda (helvadan yaptıkları putları acıkınca yiyen cahiliye dönemi Arapları gibi) afiyetle yerler.
Sadece zorba değil sahtekâr, kumpasçı ve fırsatçıdırlar.
Mark Wallace'ın İngiltere'nin muhafazakâr çizgisini temsil eden
The Telegraph'ta kaleme aldığı 20 Mayıs 2024 tarihli makalesi işbu fırsatçılığın göstergesidir.
Diyor ki: "Batı şimdi İran'a darbe vurup rejimi alaşağı etmeli..."
İbrahim Reisi ve yanında bulunanların helikopter kazasında hayatlarını kaybetmesini fırsat telakki ettiğini de hiç saklamıyor: "İran halkı özgürlük ve demokrasiye hasret; bu fırsatı değerlendirip onları özgürlüklerine kavuşturmalıyız..."
İran'ı demokrasiye kavuşturacaklar! Tıpkı
Irak'ı işgal edip kavuşturdukları gibi. Ambargo yüzünden on binlerce Iraklı çocuğun ölümüne neden olmuşlardı hani.
***
Pardon, kim mi bu
Mark Wallace?
Bush zamanında ABD'nin BM elçiliği görevinde bulunmuş. "United Against Nuclear Iran" (Nükleer Sahibi İran'a Karşı Birlik) adlı bir "sivil toplum kuruluşunun" da başında.
Fakat asıl önemlisi, "Turkish Democracy Project" (Türk Demokrasi Projesi) adlı bir diğer "sivil toplum kuruluşunun" da başında aynı eleman var.
Kendi internet sitelerinde belirttikleri üzere bu kuruluşun amacı, "Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşışına ve otoriterliğe ilerleyişine ışık tutmak ve bunun global politika için ne manaya geldiğini göstermek..."
Yani,
İbrahim Reisi'nin ölümünü fırsat gördükleri gibi Türkiye'de de fırsat kolluyorlar.
Fırsat bulurlarsa "Onların Reisi'ni aldın, diğerlerinin Reis'ini de bir an önce yanına al Allah'ım..." diyen FETÖ'cülerin "duası" gerçekleşmiş olacak.
Mark Wallace veya Lindsey Graham gibilerinin "duası" ise Türkiye ile İran'ı "savaştırarak" her iki ülkeyi birden demokrasi ve özgürlüğe kavuşturmak.
Bunların duasının kullanışlı aptalı konumuna düşmemek için "Bize düşman olarak soykırımcılar ve destekçileri, hülasa müstevliler yeter" bilincinde olmak icap eder.