Gazze soykırımına karşı boykota teşvik ve dua etmenin dışında elimden bir şey gelmediği gibi "yerel gündeme" dönmeyi de henüz başaramadım.
Çocuklar her gün evde ağlıyorlar!..
Geçen gün Gazze'de ayakları kesilen bir çocuğun "Doktor amca, ayaklarım tekrar çıkacak mı?" sorusuna sosyal medyadan muttali olunca hıçkırıklara boğuldular. Dört aydır devam eden Gazze soykırımı nedeniyle üç kez sinir krizi geçirdi küçük oğlum.
Ailemi nasıl teskin edeceğim, bilemiyorum!
Gazze'yle ilgili haberleri izlemeyin diyemem. "Dua edelim!" diyorum çaresizce. "Zaten başka ne yapabiliyoruz ki!" karşılığını veriyorlar sitem edercesine.
Ne yapacağımı bilemiyorum; daha önce de o şiirden mülhem dercettiğim gibi yaşamak bir suç gibi kaldı üzerimde.
Gerçekten de dayanılacak gibi değil...
Yardıma giden ambulansları nasıl bombaladıklarını, çocuğunu kurtarmak için koşan anneleri ve ameliyat başındaki doktorları keskin nişancılarla nasıl vurduklarını gördük. Belden aşağı kopmuş/ parçalanmış çocukların duvarda nasıl asılı kaldıklarını, yerden toplanan şehitlerin mübarek vücutlarının parçalarının poşetlere nasıl doldurulduğunu, katliamdan sağ kurtulmuş yara bere içindeki çocukların nasıl titrediklerini, yalınayak çocukların çamurlu sularda bir kap yemek almak için nasıl beklediklerini ve bir yudum su içmek için mermerlerde biriken yağmur sularını nasıl sıyırdıklarını gördük!..
Bütün bunları görmüş gözlerle sofraya nasıl oturacağız? Bir kap yemek almak için sırada bekleyip eli boş dönmek zorunda kalan o zeytin gözlü Gazzeli çocuklar aklımızdayken lokmalarımızı nasıl yutacağız?
Gazze soykırımına öyle kilitlendim ki zahir olanın yani görünenin dışında hiçbir şey görmüyorum.
Her şey o kadar ayan beyan cereyan ediyor ki perde arkası veya "danışıklı dövüş" gibi fantezilerin lüzumu yok.
Her şeyi Filistin üzerinden temize çekiyorum. Etnisite, mezhep, coğrafya, din, kültür, ideoloji ne varsa.
Mesela, Kuran üzerine yemin edip İsrail askeri olarak Gazze'ye saldıran sözde "Müslümanlar" veya "Bize ne Filistin'den" diyen mürailer ne kadar utanç vericiyse, İsrail'in katliamlarını lanetleyen anti-Siyonist Yahudiler o kadar kıymetlidir.
Nefret ve sevgi kotamı bütünüyle Filistin konusuna teksif ettim.
Direnişe kim destek veriyorsa veya faşist İsrail rejimi kimden nefret ediyorsa başımın üstünde yeri var.
Londra'da yeni yıldan beklentisini "Gazze'deki soykırımın sona ermesi" şeklinde açıklayan temizlik işçisinden, "Belçika öylece durup Gazze'de insanların olağanüstü derecede acı çekişini izleyemez. Soykırım tehdidine karşı hareket etmeliyiz..." diyen Belçika'nın Başbakan Yardımcısı Petra De Sutter'a kadar herkes sevgi kotamın içindedir.
Nefret kotamı "soykırımcı İsrail" ve destekçileri o denli doldurdu ki başka kimseciklere yer kalmadı.
Sevgi ve nefretin dışında bir de ibretlikler var.
Bir yandan Gazze direnişinin dirilişe vesile olduğunu söylerlerken, öte yandan mezhep, etnisite ve tarih asabiyeti üzerinden Filistin direnişine bühtan edenler mesela.
(..............................)
"Onlara, 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde, 'Biz ancak ıslah edicileriz' derler."