Herkesin bildiği hakikat, İsrail'in ancak güçten anlayacağıdır. Bu aynı zamanda Batı'nın da anladığıdır.
Cari dünya sistemini, haklı olanı değil her daim güçlüyü haklı sayanlar kurdu!
Peki, güçsüzler maruz kaldıkları bu sistemde ne yapacaklar; haklarını savunmayacak, zalimlere boyun mu eğecekler?
Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Mao Zedong vaktiyle şöyle demişti: "Küçük bir ülkenin insanları, mücadelede yükselmeye cesaret ederse, büyük bir ülkenin saldırganlığını kesinlikle yenebilir. Filistin halkının saldırganlığa karşı mücadelesi, Filistin halkının yenilmez olduğunu ve ulusal haklar için mücadelelerinin kesinlikle zaferle sonuçlanacağını gösterir..."
(...........................)
Filistin, Arapların ihanetine rağmen yenilmedi. Dahası, Hamas'ın Gazze direnişi sonucunda emperyalizmin ileri karakolu mesabesindeki İsrail'i soykırım zanlısı olarak sanık sandalyesine oturttu.
***
Açlıkla boğuşan dünyanın en yoksul ve küçük ülkesi
Yemen de ABD ve İngiltere'nin tehdit ve saldırılarına rağmen, Gazze'deki soykırımı durdurmak için
Kızıldeniz'deki operasyonlarına son vermedi.
Tam aksine, daha geçen gün ABD donanmasına ait bir savaş gemisini füzelerle hedef aldı.
Yemen'in
Ensarullah Hareketi Sözcüsü Yahya Seri, "Gazze'ye yönelik saldırı duruncaya ve abluka kaldırılıncaya değin İsrail'e ait veya bağlantılı gemilerin işgal altındaki Filistin limanlarına gidişini engellemeye devam edeceğiz..." dedi.
(........................)
Boyun eğmek zillettir.
Ve, "Kuşkusuz ki Allah, kendi yolunda, yan yana, kurşunla kenetlenip kurulmuş bir duvar gibi saf kurarak savaşanları sever..." (Saff, 4)
***
Çin tee 1965'te dönemin Filistin direnişinin (FKÖ)
Pekin'de ofis açmasına izin vermiş ve silah dâhil her türlü desteği vermiştir. Bu desteğin zamanla tavsamasının temel nedenlerinden biri FKÖ'nün kendi içinde bölük pörçük olmasıydı.
Bir diğer nedeni de Arapların bölünmesi ve ihanetidir. Mesela,
Mısır'ın İsrail ile erken dönem "normalleşmesi" yani
Camp David Sözleşmesi, Çin'in Filistin'e desteğinde büyük bir kırılmaya neden olmuştur. (Çin ile SSCB arasında yaşanan 1969'daki çatışma Çin'in dış politikasını temelden sarsmış, silah teknolojisindeki eksikliğini İsrail ile kurduğu ilişkiyle gidermeye çalışmıştır.)
Mao'nun ölümünden sonra Çin'in antiemperyalist politikası pragmatizmle veya denge siyasetiyle yer değiştirdi denilebilir mi, bilemiyorum.
Benim bildiğim şudur: Mao, Filistin direnişinin sömürgeciliğe karşı Asya kıtasının ön kapısı olduğunu söylemiş, İsrail ile savaşın da Batı emperyalizmine karşı savaş anlamına geldiğini dile getirmişti.
Bir de şu var: 67'deki
Altı Gün Savaşı'nın ardından, içlerinde
Ebu İyad'ın da bulunduğu FKÖ heyeti
Çin'de Mao'yu ziyaret etmiş. Mao heyetin
beklediği gibi "direniş stratejisi" falan
çizmek yerine çok basit bir soru sormuş;
"Arapların nüfusu ne kadar?" demiş.
"250 ila 300 milyon arasında..." cevabını
alınca da şöyle demiş: "Araplar şayet
5 milyon insanı kaybetmeyi göze alırlarsa
Filistin'i özgürleştirebilirler..."
(....................)
Bedelsiz zafer olmaz.