Algılar iyice yerleştikten sonra yapılan açıklamaların etkisi cılız kalıyor. Gerçekler, algılar karşısında maalesef çaresiz kalıyor.
Ne yazık ki artık hep böyle!
En son olarak, Kuzey Irak Kürt Yönetimi'nin, Bağdat yönetiminden (yani Irak hükümetinden) izinsiz şekilde Türkiye üzerinden petrol sattığı gerekçesiyle açılan davada, Paris Uluslararası Tahkim Mahkemesi Türkiye'yi 1.4 milyar dolar artı faiz ödemeye mahkûm ettiğine dair haberler bir kâbus gibi dolaşıma sokuldu.
Bununla da kalınmadı...
Söz konusu kararın Suriye için de emsal teşkil edeceği köpürtülerek dile getirildi.
Sonuç itibarıyla oluşturulan güvensizlikten Borsa da bir hayli etkilendi.
Mezkûr habere muttali olduğumda, egemen ülke statüsündeki Irak'ın rızası olmadan Türkiye üzerinden petrollerinin satılmasına izin verilmesine doğrusu anlam veremedim. Çünkü, Kuzey Irak Kürt Yönetimi'nin statüsü ne olursa olsun, Irak'ın yerüstü ve yeraltı kaynakları Bağdat yönetiminin inhisarındadır.
ABD'ye bakmayın. Onları bağlayan uluslararası bir hukuk yok. İşgal ettikleri ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına istedikleri zaman direkt el koyabilirler. Kimsecikler de bir şey diyemez. Sırf devrim yaptığı için İran'ın tüm mal varlığına el koyan bir ülke, yeraltı kaynaklarına el koyarken izin isteyecek değil herhalde.
Malumunuz, yeryüzü müstekbirlerinin kurduğu dünya sisteminde, haklıların değil güçlülerin hukuku geçer.
Kanun da "cari hukuk" da güçlülerden yanadır.
Balzac'ın "Kanunlar büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı örümcek ağıdır" sözündeki "kanunlar" kelimesinin yerine, "uluslararası cari hukuk" ifadesini koyun, durum değişmez.
Yanlış anlaşılmasın, mesele dünya sisteminin çifte standardı değildir.
Mesele şudur: Dünya sisteminin nasıl çalıştığını bildiğimiz hâlde uluslararası mahkemeleri hesaba katmadan nasıl olur da merkezi Irak yönetimini iplemeden işlem yaparız?
Peki, sahiden de böyle bir işlem yapmış mıyız?
Algılara bakacak olursanız evet, gerçeklere bakacak olursanız hayır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Davanın gelinen bu aşamasında hakem heyeti, Irak'ın beş talebinden dördünü reddetmiştir. Ülkemizin taleplerinin ise büyük çoğunluğunu kabul ederek Irak'ın bu ihlaller sebebiyle Türkiye'ye tazminat ödemesine hükmetmiştir..." denildi.
Yani?
Algıya göre Türkiye tazminat cezasına çarptırıldı, gerçeklere göre de tazminat kazandı.
Demek ki, yalanlar değil de gerçekler hâkim olsaydı piyasalar moral bulacak, mesela Borsa düşmeyecek, tam aksine yükselecekti.
Yazık ki yazık, yalanların etkileşimi karşısında gerçeklerin sesi duyulmuyor.
İşin garibi...
Muhalif güruh algı faaliyeti için ürettiği yalanları canhıraş şekilde yayarken, mental yorgunlukla malul iktidar çevreleri kulağının üstüne yatmayı marifet sanıyor.
Dün de söyledim: Gerçeklerin daha fazla duyulması için lütfedip bir tweet bile atmıyorlar!