Bilimselci muhteremler, "Bilim adamlarını dinlemediğimiz için başımıza bu felaketler geliyor!.." lakırdısını sıklıkla terennüm ediyorlar.
Peki ya bizzat bilim adamları bilimi dinlemiyorsa?
Diyecekler ki, olur mu öyle şey?
Olmaz olur mu?
Mesela, 4 büyüklüğünde bir depreme bile dayanmasının çok zor olduğu saptanan Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakültelerinin depreme dayanıklı bir şekilde yeniden inşa edilmesi için 2017'de Hasdal'a taşınması gündeme geldiğinde, söz konusu üniversitelerin anlı şanlı profesörlerinden müteşekkil genel kurulu yüzde 98 oyla ret kararı vermişti.
Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan o dönemde 110 dönüm arazi üzerine kurulu Çapa için 1100 dönüm araziyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne tahsis etmiş olduğunu açıkladığı halde.
Yeni Şafak'tan Şefika Nur Çiftçi kardeşimiz söz konusu haberinde, dönemin rektörü Prof. Mesut Parlak'ın tahsis edilen mezkûr arazinin reddedilmesinin pişmanlığını yaşadığı ve "Erdoğan'ı her gördüğünde başını eğmek zorunda kaldığını" dile getirdiği yer alıyor.
Dahası...
Dönemin İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip de o günlerde Çapa'nın önündeki eylemlerinde devleti "depremi fırsata çevirmekle" suçlamıştı.
Bu muhteremlerin bilime yaptıkları muamele, cahiliye dönemi Araplarının helvadan yaptıkları putlara yaptıkları muameleye ne çok benziyor! Hani acıktıklarında helvadan yaptıkları putları yiyorlarmış ya, onu diyorum.
Bunlar da işlerine gelmediğinde bilimsel gerçekleri gündüz gözüyle yiyorlar, yani iplemiyorlar.
Kimi muhafazakârlar primitif yaklaşımlarını meşru bir zemine oturtmak için nasıl ki dini referansları araçsallaştırıyorlar, bunlar da kendi primitif "ideolojilerine" meşru zemin ararken "bilimsel" referansları araçsallaştırıyorlar.
Gelgelelim...
Dini hakikatleri kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden şarlatanlar sıklıkla gündeme getirilip mahkûm edilirken, bilimi kendi çıkarlarına meze yapanlar pek konuşulmuyor.
Bunun için olsa gerek, bilimsel gerçeklerden bağımsız olarak inandıkları ve hatta gerçek olmasını "istedikleri" şeyleri meşrulaştırmak için "bilimsel bir dayanak" bulma yolunda kaptırıp gidiyorlar.
Ne yazık ki bu da yeni bir durum değildir.
"Güneş Dil Teorisi" bunun bir örneği. Tüm dünyadaki akademik dilbilim çevrelerinde, "Falanca dil filanca dilden geliyormuş" dendiğinde, "Hayır, aslında hepsi Türkçe'den geliyor!.." diye dalga geçilir.
E tabii Aristoteles'in Ali Usta'dan geldiğini iddia edersen herkes güler...
Bu denli dalga konusu olabilecek bir teoriyi, Avrupalı bir dilbilimcinin tezleri üzerinden geliştirmek için, teorinin kendisinden evvel, teorinin hizmet ettiği fikre/ ideolojiye ram olmak icap eder.
Ne ki, CHP'nin "hiçbir bilimsel dayanağa" ihtiyacı yok.
Mesela, CHP Milletvekili Yıldırım Kaya, deprem sonrası Adıyaman'da çektiği bir videoda, "Fay hattı buraya gelmiş (...) buraya kadar gelmiş (...) geldikten sonra [Atatürk heykeline işaret ederek] Mustafa Kemal Atatürk'ü yıkamamış" diyebiliyor.
Bu kafanın, hocasının yaşadığı ildeki depremin, hocasının manevi hatırı için başka ile tayin edildiğini söyleyen haşhaşi kafadan ne farkı var.