Her düşünce, her hareket "muhalefetiyle" canlılığını korur, kendini yeniler. Muhalefeti olmayan hareketin aşkı pörsür, gayreti yok olur.
Hülasa, muhalefetsiz olmaz.
Ne ki, muhalif olmak tek başına matah bir şey değildir.
İster muhalefette ol ister iktidarda, belirleyici olan güce karşı alınan tavır, pozisyondur. Küresel güçlere karşı tavır elbette buna içkindir.
Küresel güçler söz konusu olduğunda ülkemizde iktidar ile muhalefetin yer değiştirdiğini de tartışamayız.
Mesela, 6'lı masa muhalefetinden şimdiye değin ABD ve taşeronlarına karşı herhangi bir çıkışa muttali oldunuz mu?
Demem o ki, muhalif olmak küresel güçlere yandaşlığı örtmeye kifayet etmez.
Neye muhalifsin, önemli olan bu?
Sözgelimi eşitliğe, özgürlüğe, birlikteliğe, yeniliğe muhalif olmak kimseye değer katmaz.
Muhalif olmak kaptırıp gitmek, sorumsuzluğu alışkanlık haline getirmek, terör örgütlerinin açıklamalarına çanak tutarken kendi ülkesini mahkûm etmeye gayret etmek değildir.
Böylesi kadük zihniyetle malul muhalefetle tartışarak hakikati bulmak da mümkün değildir. Yapacağımız tek şey "ıslah" olmaları, hırs ve kinlerinden sebep akıllarını yele vermemeleri için dua etmektir.
Bilim adamları böylesi kadük kafalılar için dua bile etmez, yegâne çare olarak zamanla ölmelerini beklerlerdi.
Mesela, ünlü fizikçi Max Planck, "Yeni bilimsel bir gerçek, muhaliflerini ikna ederek ve onların görüşlerini değiştirmelerini sağlayarak değil, bu muhalifler zaman içerisinde öldüğü ve bu yeni bilimsel gerçeğe aşina bir nesil yetiştiği için zafer kazanır..." demişti. Charles Darwin daha acımasızdı: "Her bilim adamı, yeni çıkan tüm öğretilere mutlaka muhalefet edecekleri 60 yaşından önce ölse, ne iyi olurdu."
Olması gereken, tartışarak birlikte hakikati aramaktır.
Yazık ki yazık, bizde tartışmak, hakikati karartmaktan öteye geçmiyor.
Kendi baktığın yerden "görmeyi" dayatmak da hakikati karartmanın daniskasıdır.
Daha kötüsü, yerini kaybetmemek için bile isteye "bakar kör" olmayı tercih etmektir.
Tercihler zamanla alışkanlığa dönüşünce de bakmadan "görmek" başlar.
Bakmadan nasıl mı görülür?
Algılar gerçeklerin yerini nasıl alıyor sanıyorsunuz?
Tartışarak, bilgi/birikim/kültür oluşur; bizde ahmaklık oluşuyor sadece...
İşin yoksa ahmaklara dert anlat.
Hayır yani, ancak ahmaklara "Türkiye, AK Parti'nin değildir" demek zorunda kalırsınız.
Evet, Türkiye AK Parti'nin değildir, AK Parti Türkiye'nindir.
Türkiye, AK Parti'den de ibaret değildir.
Türkiye'nin kadim düşmanları, bilumum müstevliler, ülkemize ambargo koyanlar, hava savunma sisteminden bizi mahrum bırakmak isteyenler, sınırlarımızda bize karşı tatbikat yapanlar, terör örgütlerini silahlandıranlar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye karşılar.
Biz vatanımızı müstevlilere ve işbirlikçilerine karşı savunuyoruz. Tek suçumuz da budur; bundan sebep "yandaşa" çıktı adımız.
Bilsem ve inansam ki...
"Türkiye'nin bekası" söz konusu değildir, yemin ederim tek kelime etmem, bir ömür susarım.
Lakin...
İstiklal'imize yapılan saldırı dolayımında ilk günden itibaren, "Terör örgütü yapmış olmasın, ne olur devlet yapmış olsun!" diye adeta dua edenlerin son günlerde terör örgütünü arkalarcasına arzı endam etmeleri karşısında nasıl susacağız!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz