İngiltere'de bugünlerde kale direkleri konuşuluyormuş.
Neden mi?
Üst üste aldığı yenilgiler sonucunda alt sıralara düşen Hull City'nin bu hafta konuk edeceği Birmingham maçı öncesi görevliler kale direklerinin 5 santim uzun olduğunu tespit etmişler.
Nereden baksanız futbol sahalarında hiç yaşanmamış bir acayip durum!
Söz konusu 5 santim görevlilerin mi gözünden kaçmamış yoksa "birileri" mi ihbar etmiş, bilmiyorum.
Kaleyi neden büyütmüşler, onu hiç bilmiyorum!
Futbolcularına "Kaleyi gördüğünüz yerden şut çekin ama yerden değil" diye tüyo mu vereceklermiş? "Bizim sorunumuz gol yemek değil, gol atmak!" tespiti üzerinden kale direklerine "ayar" mı çekmişler?..
Tek bildiğim şey, Hull City'nin Acun Ilıcalı'nın takımı olduğu.
Sessiz sedasız halledilseydi, yani kale direkleri yan yatırılıp gündüz gözüyle 5 santimlik fazlalıklar tıraş edilmeseydi duymayacak, öğrenemeyecektik.
Peki futbol sahalarında bilmediğimiz, duymadığımız başka acayip şeyler olmuş mudur?
Olmaz olur mu?
Bir tanesini olayın kahramanlarından dinlemiştim. Fakat üzerinden yıllar geçse de "jurnallemem". Kırmızı kartla oyundan atılan bir futbolcuyu ikinci devre yedek bir futbolcunun formasını giydirip sahaya atmışlar. Çok başarılı ve çok yönlü bir futbolcu olduğu için sadece oynadığı mevkii değiştirmişler. Kimsecikler de uyanmamış!..
Sanatta bu tarz "hileler" olmaz ama yanlış anlaşılmalar çok olur.
Mesela, "Serseri Âşıklar"ın ilk görüntülerini filmin yönetmeni Jean-Luc Godard, fotoğraf direktörü Raoul Coutard ve montajcı Cecile Decugis'le birlikte izlediği anı, "Bilmeden, Yeni Dalga'nın doğuşuna tanıklık ediyordum" diye özetleyen Jean-Louis Fournier "Otopsim" adlı eserinde şöyle devam eder: "Elli yıl sonra Raoul Coutard bana filmdeki yeniliklerin çoğunun ekonomik sıkıntılardan kaynaklandığını açıklamıştı (...) Pelikül bütçesi çok küçüktü, deneme çekimlerinin kullanılması ve çok kısa sekanslar bu yüzdendi. Sonradan seslendirme için bütçe yoktu, bu yüzden film sesli çekilmişti..."
Woody Allen da "Hollywood Ending" filminde dalgasını geçmişti:
Vaktiyle çok ünlü işlere imzasını atmış ama artık reklam filmi yönetmenliği dışında iş alamayan emektar yönetmen Val Vaxman (Woody Allen) eski günlerdeki gibi adından söz ettirecek bir film projesine başlarken psikosomatik nedenle aniden kör olur. Filmini kör kör çeker. Sinema dünyası filmini gömerken, Fransız eleştirmenler sanatsal bakımdan çok beğenirler...
Siyasette böyle olabilir mi? Başka bir ifadeyle, "yanlış anlaşılmak" işe yarar mı?
Brecht "İki Mültecinin Konuşmaları"nda, "Ben iktidar mıyım ki yanlış anlaşılmaktan menfaatim olsun..." der.
Gelgelelim, Türkiye'de durum bunun tam tersidir... "Yanlış anlaşılmaktan" halihazırdaki muhalefetimiz istifade ediyor.
Bu da, küresel planda muhalefetimizin iktidar, iktidarın da muhalefette olmasından kaynaklanıyor. Dijital feodalleriyle birlikte küresel dünya sisteminin patronlarının muhalefetimizi desteklemesi bunun göstergesidir.
Sevgili Kılıçdaroğlu, Fransa'da siyaset yapsaydı kesinlikle başarılı olurdu. Her seçimi de kazanırdı.
Yani, çıkar yener, çıkar yener, çıkar bir daha yenerdi.
Merdivenlere ters binmesine bile Val Vaxman'ın kör halde çektiği filme yükledikleri gibi bambaşka anlamlar yüklerlerdi.
Hele ki ABD gezisinde olduğu gibi 8 saat boyunca ortadan kaybolmasına, bunu da hamburger yemekle açıklamasına, o kadar hamburger yediği halde fit kalmayı başarmasına Fransızlar hepten hayran kalır, Macron'dan katbekat fazla desteklerlerdi.