Bir elin parmakları kadar azdık ama Davutoğlu'nun "Suriye politikasına" ilk günden itibaren karşı çıktık. Bedelini de envaiçeşit karalama kampanyalarına maruz kalarak ödedik.
"Suriye tuzaktır" diyen merhum Sezai Karakoç üstadımıza dil uzatacak kadar tozutmuşlardı.
Bir defasında da merhum Akif Emre, Prof. Mahmut Erol Kılıç ve fakiri ölüm bildirileriyle tehdit etmişlerdi.
Davutoğlu muhipleri başta olmak üzere tekfirci entegristlerin yaptıkları yanlarına kâr kaldı.
Bize kalan da "Suriye politikasının" komplikasyonları arasında yer alan Suriyeli sığınmacı veya göçmen "sorunundan" ibaret.
"Küresel sistem yandaşı muhalefetimizin" sığınmacılar üzerinden toplumsal kaos çıkarmaya çalışması, mezkûr sorunu katmerleştiriyor.
***
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun "Mağdur
olmanızın nedeni sığınmacılardır. Hükümet size vermesi gereken paraları onlara akıtıyor. Onlar birinci sınıf vatandaş, siz ikinci..." şeklindeki ifadelerle halkımızı sığınmacılara karşı nasıl kışkırttığını
Mahmut Övür kardeşim dünkü köşesinde yazdı.
Malumunuz,
Akşener de Kılıçdaroğlu'ndan farklı değil.
İşbu zihniyetten etkilenenlerin kuşatması altındaki 17 yaşındaki Suriyeli bir çocuğun
"Ben insanım!" feryadına muttali olduğumda insanlığımdan utandım!
Suriye sorununun mimarı Davutoğlu utanmış mıdır peki?
Bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Yurdum insanına sığınmacıları hedef gösteren
Kılıçdaroğlu ve
Akşener'e 6'lı yuvarlak masada "yoldaşlık" yapıyor.
Oysa daha dün aynı Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve avenesine karşı, "Onlar Ortadoğu bataklığına bulaşmayalım diyecekler ama biz o bataklık dedikleri Şam'ı, Şam-ı Şerif bilmişiz..." şeklinde hamaset nutukları atıyordu.
Hadi diyelim Davutoğlu budur, bu kadardır. En azından, tutarsızlıkta tutarlıdır.
Ya "Suriye politikasına" karşı çıktığımız için bizi linç edenler?
"Sığınmacılara" karşı halkı kışkırtan "muhaliflere" neden sadra şifa tepki göstermiyor?
***
Bu sözde "İslamcı entegristlere" sorsanız "muhalif" değiller. Fakat, Sayın Erdoğan'a tepki göstermek için erketede bekliyor, hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Mesela,
"İstanbul Sözleşmesi" dolayımında
demediklerini bırakmamışlardı.
Neymiş, Erdoğan aile yapımızı yok ediyormuş, LGBT'nin önünü açıyormuş.
Davutoğlu da, en az bunlar kadar fırsatçı olduğunu kanıtlarcasına mevzunun üzerine atlayarak
Abdurrahman Dilipak'a, "
İstanbul Sözleşmesi'ni okumadan imzaladım" demişti. Şimdi de kalkmış, "Danıştay hukukun üstünlüğünü yok saymıştır... İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden yürürlüğe koyacağız..." diyor.
***
Gelgelelim,
İstanbul Sözleşmesi nedeniyle
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a
demediklerini bırakmayanlarda
tık yok.
Erdoğan layüsel değildir elbette. AK Parti de nihayetinde bir partidir ve partiler ancak partilerle kıyaslanır.
Kimse saçmalamasın:
Ebu Zerr parti kurmuş da bizim mi
haberimiz yok!
Hayır yani ne oluyor?
Olanca dindarlıklarınız, kerameti kendinden menkul İslamcılıklarınız, gözyaşartıcı tevazularınız, mezhepçi telmaşa ümmetçilikleriniz, bilumum muhafazakârlıklarınız bir tek
Erdoğan'a gelince mi çalışıyor?