Bir ara Lozan Antlaşması'nı tartışmayanı dövüyorlardı ama ben o dönemde tek kelime etmedim.
Tartışma ilgimi çekmemişti.
Fakat söz konusu antlaşmanın maddelerini tekrar okumaktan da kendimi alamamıştım.
Merhum Kadir Mısıroğlu'nun "Lozan zafer mi hezimet mi?" kitaplarını orta mektep yıllarında okumuştum.
Son dönemlerde gerek televizyonlarda gerek konferanslarında Lozan'ın "hezimet" olduğuna dair argümanlarını dermeyan etmişti.
Buna mukabil, "Lozan ne zafer ne hezimettir" diyen İlber Ortaylı, mezkur antlaşmayı dönemin koşullarına göre bir "uzlaşma" tesmiye etmişti.
Dedim ya işin bu yanı beni çekmedi.
Zafer veya hezimet, nihayetinde olan olmuştu. Fakiri ilgilendiren, elde kalan halihazırdaki vatanın bekasıydı.
Yani, benim için Lozan antlaşmasının süresiydi önemli olan.
Bu nedenle İstiklal Marşı Derneği Onursal Başkanı Şair İsmet Özel'in şu ifadesini Twitter hesabımdan paylaştım: "Yüz sene öncesinde hesabı görülmüş şeyleri hatırlamanın tam zamanıdır. Çünkü Lozan'da imzalanan antlaşma 100 senelikti ve yerini daha o zamandan Sevr Antlaşması'na bırakacağı öngörülmüştü..." (İsmet Özel, 25 Eylül 2020, www.istiklalmarsidernegi.org.tr)
Bunun üzerine, çok önemsediğim vatansever bir yazar Lozan'ın 100 yıllık ömrü olduğu iddiasının temelsiz / dayanaksız olduğunu, bu iddiayı dile getirenlerin hiçbir kanıt sunamadıklarını, zaten barış antlaşmalarının süresi olamayacağını dile getirdi.
Hakim görüş böyleydi zaten.
Fakat idrak ettiğimiz bu günler bize İsmet Özel'in bahsettiği "öngörüyü" hatırlatıyor.
Hem yabancısı olduğumuz bir "öngörü" de değildi bu! İnönü'nün Lozan çıkışında, dönemin başbakanı Saracoğlu'na, "Bir doksan yıl daha kazandık" dediği rivayet edilir. Kaldı ki...
İlber Ortaylı bir programda "Lozan Antlaşması 100 yıllık mıdır?" sorusu üzerine, müellif - yayınevi misali üzerinden antlaşmaların süreli olduğunu belirtmiş, zaten Amerika'nın gözlemci olarak katıldığı Lozan'ı "onaylamadığını" dile getirmişti.
Gerçi aynı İlber Ortaylı, Fatih Altaylı'nın (mealen) "Lozan'ın süresi 100 yıldır saçmalığına ne diyorsunuz?" sorusuna, "Öyle saçmalık olur mu canım!" karşılığını vermişti.
Hangisini önce hangisini sonra söylemiştir, bilemiyorum.
Benim bildiğim, İsmet Özel dün ne söylemişse bugün de onu söylüyor.
Dünya sisteminin ağababası ABD'nin burnumuzun ucunda Yunanistan'la yaptığı tatbikat, Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı kurulan sinsi ittifak, binlerce TIR silahla donattıkları terör örgütüyle güney sınırlarımızdan bizi kuşatmaya kalkışmaları, Yunanistan'ın Lozan'ın hilafına adaları silahlandırması, piyasaya düşen Sevr haritaları (ila ahir) İsmet Özel'in dillendirdiği "öngörüyü" hatırlatıyor.
"Kıbrıs'ı ver kurtul" diyenlerden AB'yi Kızıl Elma mesabesinde görenlere kadar herkes daha düne kadar bu "öngörü" doğrultusunda duyarlılık gösterenleri, "Sevr paranoyasıyla" itham ediyorlardı.
Ne oldu?
"Öngörü" müstevlilerin / işgalcilerimizin geri geleceğini vazediyordu.
Manzara-ı umumiye bunun göstergesi değil mi?
NOT: "Böyle gelmiş böyle mi gitsin?" başlıklı naçizane yazım üzerine Kültür Bakanlığı'ndan aradılar. "Yedi Uyuyanlar" için gereğini yerine getireceklerini söylediler. Fakat Efes'teki "Meryem Ana Evi"nin statüsünün farklı olduğunu, dünya mirası listesindeki sit alanı içinde yer aldığını belirttiler. Fakir de yazımda geçen Meryem Suresi'yle ilgili dileğin en azından Meryem Ana Derneği'nden talep edilebileceğini dile getirdim... Kültür Bakanlığı'mıza gösterdikleri duyarlılık için teşekkür ediyorum.