Baudrillard'ın, "Batı kültürü, sadece ve sadece diğer dünya bu kültüre katılmak istediği için ayakta duruyor..." tespiti üzerinde durup düşünmek lazım.
Hiç kuşkusuz "diğer dünyanın" söz konusu tavrı "veyl mağluplara" halinin tezahürüdür.
Zamanla bu hal bağışıklığa dönüşmüş, bağışıklık da (beylik ifadeyle söyleyecek olursak) "gönüllü köleliğe" evrilmiştir.
Batı kültürünün büyüsü de çokluk buradadır.
Atasoy Abi'nin sıklıkla vurgu yaptığı Malik Bin Nebi'nin şu sözünü hatırlamanın tam vaktidir: "Sömürgecilikten daha korkunç olan, sömürülmeye müsait olmaktır..."
Sömürülmeye müsait zihin yapısı da yazarçizerlerimizin duçar olduğudur.
Bu müstağripliği şimdiye değin modern, laik, seküler çevrelere özgü sandık.
Özellikle son zamanlarda gördük ki bu zihin yapısı muhafazakâr fırıldaklarda çok daha derinlerdedir.
***
Baudrillard'ın mezkur sözü Batı'nın kendi yaşam tarzını empoze etme güvensizliğini de imler.
Evet nihayetinde güvensizliktir bu!
Her empoze ameliyesinin hamurunda zaten güvensizlik vardır.
Batı medeniyetinin başka bir medeniyete hayat hakkı tanımayan kibri, kendisinden olmayanı ötekileştiren faşizan tavrı "diğer dünyaya" algı marifetiyle yutturulur.
Her ne kadar mahut algı Batı medeniyetinin büyüsü olsa da gerçeklerden hepten bağımsız değildir.
İsmet Özel'in dile getirdiği gibi 1526 Mohaç Meydan Muharebesi sonucunda Avrupalılar Türklerin yenilmez olduğu saplantısına kapıldılar. Fakat ne zamanki 1571'de İnebahtı'da donanmamız tahrip edildi, Türklerin yenilebileceği kanaati Avrupalılarda hasıl oldu.
Zaten bu kanaat hasıl odluktan sonra Batı kültür ve medeniyeti "inşa" edilmeye başlandı.
***
Gerçeklik üzerinden bir algı oluşturulur. Algıya gerçeklik uydurmak "Toplumsal mühendislik" marifetidir.
Geçenlerde bu konuda Aydınlık'ta çok değerli bir makale yayımlayan Semih Koray şöyle diyor: "Toplumsal mühendislik, 'akla' değil, 'dürtü'lere yönelir (...) Dürtüler, düşünsel gelişimde 'karmaşalarla düşünme' aşamasına karşılık gelir. Bu aşamadaki düşünsel süreçlerde eksik olan, 'nedensonuç' ilişkileridir. Kavramlar, nedenselliğin dayattığı herhangi bir sıradüzen olmaksızın, kendi aralarında gelişigüzel ilişkilendirilmiş şekilsiz yığınlar oluşturur. Toplumsal mühendislik, bu şekilsizlikten, zihni nedensonuç ilişkilerinin 'tahakkümünden' kurtararak 'özgürleştirmek' amacıyla yararlanır..."
Semih Koray buna güncel bir örnek olarak CHP'nin İstanbul adayı Ekrem Bey'in seçim çalışmasına Patrikhane ziyaretiyle başlamasını, HDP çizgisine yaptığı güzellemeleri, KKTC'deki teslimiyetçi çizgiyle buluşmasını ve ABD Dışişleri Sözcüsü'nün seçimlere ilişkin beyanlarını gösteriyor.
Diyor ki: "Zihinler nedenselliğin dayatmalarından kurtarılınca, bu göstergeler de adayın arkasında hangi güçlerin bulunduğu sorusundan arındırılmış olur..."
Semih Koray muhalif bir siyasetçi, AK Parti karşıtı bir aydın.
Bu ülke için yüreği çarpan, bozgunculuk veya Beşinci Kol Faaliyeti yapmayan, hülasa, emperyalizmin mevzilerine su taşımayan her muhalif de bizimdir.
Semih Koray'ın şu satırlarına dikkat isterim:
"ABD-İsrail tarafından ülkemize Doğu Akdeniz'den yöneltilen tehditler, ancak Türkiye'nin Kıbrıs'ı yitirmesiyle gerçeklik kazanabilir. İstanbul-Erbil eşleştirmesi, bölgede Barzani üstünden ABDİsrail'e yollanan bir mesajdır. PKK-HDP ve FETÖ ile aynı cepheye düşmek, Türkiye'nin değil, emperyalizmin bir mevzisidir..."