Muhalif güruh, Uğur Dündar'dan haberleri izleseydi, anlardım. En azından, 15 Temmuz gecesi CHP Genel Başkan yardımcısını (A. Erdoğdu) arayıp, "Bu ülke darbelerden çok çekti. Genel Başkanı'nı bul ve her ne pahasına olursa olsun CHP'nin tüm gücüyle bu darbeye karşı çıkması gerektiğini söyle..." diyen adamdır.
Ya bu çocuk nedir?
Türkçe yayın yapan ABD kanalında spikerlik yapan Portakal'ı diyorum.
Birileri "muhalifliğin" cefasını çekerken, anlaşılan bu çocuğa da sefasını sürmek kalmış.
"Sahte kahraman" mı desem, "profesyonel algı operatörü" mü, bilemiyorum.
Belki de ikisi birden, belki daha fazlası.
Kimi zaman "akıllı robota" benzetiyorum.
Bu çocuktaki "muhaliflik skalasındaki genişlik" kimsede yok...
Geçen gün baktım, "Andımız" üzerinden Bahçeli ve MHP'ye sallıyor.
Demek ki "Andımız" konusunda herkesten çok hassas!..
Lakin...
PKK konusunda daha da hassas. Hem de PKK'lı teröristlere, "Allah rahmet eylesin" diyecek kadar!
***
Bu çocuğu
CHP'liler,
HDP'liler, İP'çiler ve süzme
Natotürkçüler çok seviyor.
Hatta
Ergenekon ve
Balyoz mağdurları da seviyor.
İşin tuhafı, Ergenekon ve Balyoz kumpasçıları onlardan daha çok seviyor.
O kadar ki...
Mehmet Baransu, Portakal'ın vefat eden babası için hatim indirdiğini, duasını da Portakal'a bıraktığını söylemişti.
Hatim duasını yaptı mı bilmiyorum.
Benim bildiğim,
"Baransu'nun başına gelenlerin hukuki olduğunu düşünmek sadece hayal. Muhalifi bastırma yöntemi..." şeklinde bir tweet attı. Bununla da kalmadı.
Baransu'yu cezaevinde ziyaret etmek istediğini,
Hidayet Karaca'nın da çok yalnız kaldığını belirtti...
Bi güzel de dua etti: "Mehmet'in ve diğerlerinin başına gelenleri Allah kimsenin başına vermesin..."
İki telefonunda da
ByLock çıkan haber müdürünü (Ercan Gün) de muhakkak dualarından eksik etmemiştir...
Kimi zaman FETÖ'cülere böyle dua ediyor, kimi zaman da
"Türkiye PKK'ya teşekkür etmeli" diyor.
Fakat sıra
Başkan Erdoğan'a veya
Sayın Bahçeli'ye gelince her daim nefretle hareket ediyor.
Bir defasında, Bahçeli ile ilgili bir anket yapmış,
"Kalp operasyonundan sonra sağlık gerekçesiyle genel başkanlığı bırakır mı?" diye sormuştu.
Erdoğan'a karşı da öyle sinsi bir nefret performansı sergiliyor ki, Fetullah'ın tüm şakirtleri toplansa o kadarını başaramaz.
***
Kendini spiker kabul etmediğini şöyle itiraf etmişti: "Ben kendimden, duygularımdan, ruhumdan bir şeyler katarak anlatıyorum..."
Kendinden katacak bir şey bulamadığında da
Mersin Şehir Hastanesi misali
"üretime" geçiyor.
Tam bir tokatçı.
Erdoğan nefretiyle uyuşturulan "muhalifleri" her akşam tokatlayıp "reytingi" götürüyor.
Halkı sokak eylemlerine çağırıyor, eleştirilince de "canıma zarar geleceğinden korkuyorum" diyerek muhaliflerin duygularını tokatlıyor.
Sonra da kazandığı paralarla veya aldığı reytingle kurum kurum kuruluyor.
Felsefe hocamız merhum Buud Hayri Bey olsaydı,
"Övünme evladım, ucuz malın alıcısı çoktur" derdi, biz ne desek bilmem ki.