Medeniyet kuran bir geçmişe sahibiz, yani "azametli" bir tarihe. Nice ülkeler var ki tarihleri bile yok.
Genç ve dinamik bir nüfusumuz var. Genç olduğu kadar da başarıya aç.
"Avrupa Avrupa duy sesimizi bu gelen Türklerin ayak sesleri" sloganı bu açlığın futboldaki karşılığıydı.
Tarihin sırtımıza yüklediği büyük bir sorumluluk var; o mısrada olduğu gibi, "Sen bir devsin yükü ağırdır devin..."
Bu sorumluluk bilinciyle İstiklal Savaşı'mızı kazandık.
Aynı bilinçle 15 Temmuz'da işgal girişimine çıplak ellerimizle geçit vermedik.
Sıra geldi ekonomik vesayetten kurtulmaya.
En zor ve meşakkatli olanı da budur.
Her sene işgücüne katılan yüzbinlerce gencimize iş imkânı oluşturmak zorundayız.
Hamasetle kimsenin karnı doymaz.
***
Öncelikle yapılanları tek kelimeyle hülasa edelim: Büyüdük.
İstihdam için buna mecburduk.
Gelgelelim, büyümek için yatırıma ihtiyacımız vardı, yatırım için de finansmana.
Doğal kaynaklarımız yoktu ki, yurtdışına satıp ihtiyacımızı karşılayalım.
Yeterli düzeyde tasarruf da edemedik.
Ne yaptık?
Yabancı ülkelerdeki insanların (tabiri caizse) "
tasarruflarını"
borç almak zorunda kaldık.
Bir başka ifadeyle, cari açığı büyülterek büyümeyi sağladık...
Dünyanın her yerinde bu böyledir: Büyüme sağlanınca
işsizlik oranı düşer, istihdam artar, piyasa canlanır.
Soru şudur: El parasıyla büyümek yerine, neden tasarruf ve üretime geçemedik?
Bu sorunun cevabı,
Özal'ın "24 Ocak Kararları"ndan başlayarak sistemi, paradigmayı sorgulamadan verilemez.
Unutmayalım ki,
12 Eylül Kenan Evren darbesi mezkûr
kararların uygulanması için
yapıldı.
Ondan sonra da üretim adına ne varsa "
ithal ikameci" diyerek aşağılandı.
Uzun lafın kısası, "küreselleşme" sevdasına "üretimin" canına okundu.
Kılıçdaroğlu'nun adaylık teklif ettiği
Kemal Derviş'ler de Ecevit döneminde bu sistemi bir gecede bilmem kaç yasa çıkararak tastamam yerleştirdiler.
Babacan falan da hep bu
yoldan yürüdü.
İçlerinde kimi "radikal İslamcıların" da yer aldığı "
siyaset hırsızı AKP'lilerin" Babacan sevdası boşuna mıydı sanıyorsunuz?
***
"
Ticaret savaşlarını" iyi analiz etmek zorundayız. Ekonomik bağımsızlık sürecini günlük politik hesaplara meze yapmak, kumda oynamak mesabesindedir.
Mevzubahis olan vatanın bekasıdır.
Sayın Berat Albayrak'ın hedefe koyduğu "
yeni ekonomik dönüşümü" başarmaktan başka çaremiz yok.
Kendimize güvenelim.
Toplu iğne üretemediğimiz dönemlerde değiliz,
SİHA'ları ve
İHA'ları üretecek seviyedeyiz.
Psikolojik unsurları bertaraf edersek az hasarla bu süreci atlatır, daha güçlü olarak yolumuza devam eder, "
yeniden büyük Türkiye"yi inşa ederiz.
Birçok avantajımız da var:
Her şeyden evvel genç nüfusumuz önemli bir dinamizm kaynağı ve potansiyeli sebebiyle yaşlanan ve nüfusu küçülen gelişmiş ülke şirketleri için iyi bir yatırım potansiyeli oluşturuyor. İşsizlik makul seviyelerde, işletmelerimiz her şeye rağmen üretim kapasitesi, becerisi ve çeşitliliği itibariyle emsallerinin çoğundan çok iyi. Kamu borcumuz da düşük, gayrisafi milli hasılaya oranı hâlâ %30'ların altında...