ABD, Suriye, Irak, İran ve Türkiye'den kopartacağı topraklarda "İkinci İsrail"i kurmayı hedefliyor.
Müesses nizamın kararıdır bu!
Yani, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın, "Ortadoğu'da Türkiye dahil 22 ülkenin sınırları değişecek" ifadesi öyle hükümetlerle kaim bir çıkış değildi.
Maksat ne miydi?
Enerji yollarını kontrol etmek...
İşin tuhafı, enerji yollarını kontrol etmeyi tasarladıkları topraklar Irkçı Siyonizmin Arz-ı Mev'ud planına tekabül ediyordu.
Ne ki, hedeflerini kamufle ettiler.
E tabi, çıkarlarımıza jandarmalık yapması için "İkinci İsrail"i veya "PKK devleti" kurmayı hedefliyoruz, diyecek değillerdi.
Ya?
Kürtlerin hakları veya kendi kaderlerini tayin hakkı vesaire diyerek "meşruiyet" aradılar.
Meşruiyet dediğim, bölgede belirli bir sosyolojiyi avlamaya çalıştılar.
Bizi MİT TIR'ları kumpasıyla terörü destekleyen ülkeymiş gibi uluslararası topluma jurnallemeye çalışırlarken...
"DEAŞ'a karşı savaşıyoruz" kamuflajıyla "kara kuvvetlerimiz" dedikleri PKK uzantılarına binlerce TIR silah verdiler.
Hem de gözümüzün içine baka baka...
Hem de "stratejik ortak ve müttefikiz" diye diye...
***
Malik Bin Nebi, sömürgecilikten daha korkunç olanı sömürüye müsait kafa yapısıyla malul olmaktır, demişti.
"Demokrasi götürüyoruz" diyerek ülkeler işgal eden büyük şeytanın en büyük marifeti de budur.
Sömürülmeye elverişli kafaları üretip kullanmak...
Bu kafalar olmasaydı...
CHP'nin o Genel Başkan Yardımcısı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı için "
Lahey'de yargılanacak" diye gündüz gözüyle nara atmaya cüret edebilir miydi?
***
Kürtler de hakları da elbette ABD'nin umrunda değildir. Daha dün
Barzani'yi nasıl "sattılar" gördünüz.
Kaldı ki niye olsun?
Büyük Kürt İslam Komutanı Selahaddin Eyyübi'nin kabrinin başına
gelip ayaklarını mağrurca
yere vurarak, "
Yine geldik Selahaddin" diyen o müstevli
mareşaliyle aynı mana
ikliminden neşet etmediler
mi?
Demem o ki, büyük şeytan ve dostları "hak, hukuk, özgürlük, barış" diyerek "sağdan" yaklaştı.
Hepsi bu!
Türkiye kendi vatandaşlarımızın meselesini kendi aramızda çözeriz iradesini ortaya koyunca "
üçüncü taraf" diye kimler tutturdu?
Ağızlarından "
hak hukuk, özgürlük ve barış" lakırdılarını düşürmeyenler
değil mi?
Bugün barış diyen o
Cemal Hasan (çözüm sürecinde) PKK silah
bırakacak paniğiyle kendisini dağlara
vurmamış mıydı?
Öcalan Diyarbakır mektubunda "
bin yıllık İslam kardeşliği" vurgusu yaptı diye
Çandar Cengiz kıyametleri kopartmamış mıydı? (Aysel Tuğluk "laikliğin ve sekülerliğin teminatı biziz" diyerek zorlukla yatıştırmıştı hani.)
Uzun lafın kısası şudur:
Nasıl ki,
Aydın Doğan'ın kıymetlisi, "hukukun üstünlüğü" diye "
FETÖ hukukunu" yutturmak istedi; bunlar da "hak, hukuk, özgürlük ve barış" diyerek "üçüncü taraf"ın projelerini yutturmak istediler.
15 Temmuz'da yenildiler.
Umutları, Türkiye'nin güneyden kuşatılmasıydı. Türkiye kuşatmayı yarınca "barış" diye cıyaklamaya başladılar.
Daha çok ciyaklayacaklar!