Avusturyalı Yahudi filozof Martin Buber, "Siyasi Siyonizm"i Yahudiliği dini kökenlerinden kopartmanın ifadesi olarak değerlendirir.
Bununla da kalmaz... Siyasi Siyonizm'i, ulus -devlet düşüncesini putperestliğe kadar götüren 19. yüzyıl Avrupa nasyonalizmine dayandırır.
Yani... Siyasi Siyonizm filozofumuza göre bir nevi putperestliktir.
Ve şunu der: "Teorilerin en tehlikelisi ve en yanlış olanı, tarihin kuvvetle yapıldığı yolunda ileri sürülen görüştür..."
İşgalci İsrail işte bu teorinin pratiğidir.
Pentagon da mahut pratiğin hem hamisi, hem de küresel boyutta uygulayıcısıdır.
Başkan Trump'ın (BM Güvenlik Konseyi'nin 478 sayılı kararına rağmen) Kudüs'ü, İsrail terör devletinin başkenti olarak tanıdığını açıklaması da tastamam bu pratiğin ifadesidir.
Mahut pratiğin sahipleri güce tapan "putperestlerdir." Güce taparlar ve sadece güçlü olanın haklı olduğuna inanırlar.
Hak-hukuk medeniyetinde durum tam tersidir: Haklı olan güçlüdür.
Zulüm ile âbâd olunmayacağını en iyi bilmesi gerekenler de Yahudilerdir.
Firavun'dan Hitler'e kadar tüm zalimler zelil olmadılar mı?
***
Peki,
Martin Buber söz konusu görüşlerinde yalnız mıdır?
Hayır.
Maxime Rodinson'dan
Noam Chomsky'ye kadar bir kısım Yahudi asıllı
düşünür de sonuç itibariyle onun gibi
düşünür.
Her şeyden evvel, kolonyalizme ve ulus devlet zihniyetine karşı oldukları için
Filistin'de bir "Yahudi devletin" kurulmasına, velhasıl, Siyonizm'e tavır alırlar.
Anti -Siyonist Yahudilerin bilinen isimlerinden
Y. Cohen şöyle demişti: "
Siyonizm Yahudilik demek değildir. Yahudilik inancından kökten bir kopuş hareketidir (...) Umudumuz tüm Yahudilerin bu gerçeği görüp İsrail'i hükümsüz kılmalarıdır!"
***
Haredi Yahudileri, Mesih gelmeden Yahudi devletinin kurulamasını günah kabul ederler.
Bugün dünyada yarım milyonu aşkın
Yahudi bu görüşe sahiptir.
Yaklaşık bir milyon Yahudi de Siyonist değildir.
Trump'ın
Kudüs kararı kimi
Hıristiyanları rahatsız ettiği gibi bu
Yahudileri de rahatsız etmiştir.
Nitekim mahut kararı protesto edenler arasında bunlar da var.
Bugün tüm yeryüzü,
Irkçı Siyonistlerin, yani tuğyancıların, yani
yeryüzünü fesat ve bozguna uğratmak
isteyenlerin ağır kuşatması altındadır.
En büyük kuşatılmışlık da kuşatma altında olduğunun farkında bile olmamaktır. Madem onlar
Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan ettiler biz de falan yeri cami yapalım yollu çıkışlar veya (İslam'da haram olan) "antisemitik söylemler" zalimlerin ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramaz.
Unutmayalım...
DEAŞ gibi taşeron örgütler bu tarz söylemlerle malul atmosferlerde "sörf" yaparlar.
Irkçı Siyonist müstevliler...
Kudüs konusundaki o faşizan karara karşı dünya mazlumlarının yükselen sesini boğmak (hatta zıddına dönüştürmek) maksadıyla taşeronlarını harekete geçirmek isteyeceklerdir.
Müstevlilerin bu planlarını, kumpaslarını başlarına geçirmek için...
Tüm mazlumları kapsayıcı / kuşatıcı / inşa edici evrensel bir dil ortaya koymak zorundayız.