Cumhurbaşkanı Erdoğan, Latin Amerika dönüşünde gazetecilere konuştu: PYD ve YPG'nin terör örgütü olduğunu bütün uluslararası örgütlere taşıyacağız. Türkiye Suriye konusunda sadece tedbir alıyor, Rusya ise taarruzda. Meclis'teki 6 aylık süreci çok önemsiyorum
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la uzun gezi rekorumuzu -galiba- en azından egale ettik. Latin Amerika odaklı bu gezimizin etaplarının dökümü şöyle: İstanbul-Dakar: 7 saat 10 dakika. Dakar- Santiago: 9 saat 50 dakika. Santiago-Lima: 3 saat 25 dakika. Lima-Kito: 1 saat 50 dakika. Kito-Dakar: 8 saat 25 dakika. Dakar-İstanbul: 6 saat 30 dakika. Toplam uçuş süresi: 37 saat 10 dakika. Dakar'da gidişte 2 saat, dönüşte 2 saat 30 dakika ikmal/mola süresini de eklersek 41 saat 40 dakika uçuş yapıyor. Ve bu uzun gezide toplam 32 bin kilometreden fazla yol kat ettik. Dünyanın çevresinin dörtte üçünden fazla.
***
Gezimizin ilk durağı olan Şili'de (Latin Amerika'nın yerli halklarından Aymara'lıların dilinde "Dünyanın bittiği yer" anlamına geliyor), Türkiye Cumhuriyeti'nin Santiago Büyükelçiliği'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığımız sohbeti hafta içinde yayımladık. (Not: And Dağları'na bakan muhteşem büyükelçilik binamızı, görevlilerden öğrendiğim kadarıyla bir Filistinli'den satın aldık. Sordum: - Filistinli mi, El Turco mu? Gülerek yanıtladılar: - El Turco torunu. Efendim, 19'uncu yüzyılın ikinci yarısı ile 20'nci yüzyılın başı arasındaki dönemde Suriye. Lübnan ve Filistin'den çok sayıda, kimilerine göre 100 bin dolaylarında Müslüman, Yunan ve Yahudi, Latin Amerika'ya göç etti. Hepsi de Osmanlı pasaportuyla. Kıtanın her tarafına dağıldılar. Bugün tüm Latin Amerika ülkelerinde onların torunlarının torunları yaşıyor ve onlara hala "El Turco" deniyor. Santiago Büyükelçiliğimiz binasını sadece 2.5 milyon dolara satan -ki en az 25-30 milyon dolar eder- o Filistinli de işte bir "El Turco"nun torununun torunu. Atalarının devletine saygısından ederinin yüzde 10'una verdi. Alzheimera yakalanmış. Satıp Buenos Aires'deki yakınlarının yanına gitmiş...) Evet, o muhteşem büyükelçilik binasının verandasında Erdoğan'la yaptığımız sohbeti daha önce yayınladık. Şimdi sıra dönüş yolunda, Dakar'daki molanın ardından uçakta yaptığımız sohbete geldi.
***
İşte sorularımız ve Erdoğan'ın yanıtları:
Ziyaret ettiğiniz Şili, Peru, Ekvador'un ortak özelliklerinden biri resmi dillerinin İspanyolca olması ise, diğeri üçünün de başkanlık sistemi ile yönetilmesi... Geçen yıllarda ziyaret ettiğiniz Arjantin, Brezilya gibi ülkeler de öyle. Ekibinizdeki danışmanlarınız bu ülkelerdeki sistemlerle ilgili bir çalışma yaptı mı? Türkiye'de süreç nasıl ilerleyecek?
- Bu konu ile ilgili olarak parlamentoda yapılacak olan çalışma aslında Türkiye'de bu konuyu düşünen aydınından, medya organlarına, STK'lara varıncaya kadar hepsine bir işaret fişeği olacak. Siyaset ne düşünüyor, siyasetin dili nedir, buraya katılan temsilciler ne gibi bir çalışma yürütüyor? Bunlar maddeler görüşüldükçe ortaya çıkacak. Bu konuda kamuoyu oluşmasının, kamuoyunu oluşturacak bütün kesimlerin kendi düşüncelerini daha da olgunlaştırmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Zira kimse benim düşüncem dört dörtlük doğrudur diyemez. Şahsım da dahil olmak üzere. Ben şu 6 aylık süreci çok önemsiyorum. O süreçte 4 partinin 3'er temsilcisi acaba neler söyleyecek? Onlar o çalışmayı yaparken biz de elbette boş durmayacağız. Beştepe toplantıları ile sivil toplum örgütleri ile yanımdaki mesai arkadaşlarımdan oluşturduğum 20'ye aşkın üyeli ekibimle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Halep'e doğru saldırılar gerçekleşiyor, göç ihtimali artıyor. Rusya kaynakları da Türkiye'nin büyük bir askeri operasyon hazırlığında olduğu yönünde haberler yazmaya başladı. Suriye'de son durum ve Türkiye'nin yol haritası nedir?
- Halep'in bir bölümünü rejim kesmiş durumda, koridorun güneyinden kuzeyine geçiş şu an itibarı ile mümkün değil. Türkiye tehdit altında. Bunlar kapımıza dayanmışsa, başka çareleri de yoksa, gerekirse bu kardeşlerimizi yine alacağız. Rusya'nın 'TSK hazırlık içerisinde' iddiasına gelince; aslında Rusya'ya sormak lazım: Senin ne işin var Suriye'de? Şu anda adeta işgalcisin, sen devlet terörü estiren, 400 bin kişinin katiliyle beraber hareket ediyorsun, sivilleri öldürmeye devam ediyorsun. Türkiye, orada 911 kilometrelik sınırıyla tehdit altında, elbette tedbirini alacak. Türkiye sadece tedbir alıyor, Rusya ise taarruzda. Bu nedenle Rusya'nın o tür şeyleri konuşmaya hakkı yok. Kendimizi savunma noktasında her an hazırlıklı olmak mecburiyetindeyiz. Kaldı ki orada bizim soydaşlarımız da var. Ey Rusya, senin burada sınırın mı var, soydaşların mı var? Neymiş, Esad çağırmış. Her çağrılan yere gitmek diye bir şey var mı? BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kanununun bir an evvel işletmesini bekliyoruz, o adımın atılması lazım, silahların susması lazım, göçmenlerin korunması lazım.
ABD öncülüğündeki koalisyon DAEŞ ile mücadele içinde gibi görünüyor, Esad rejimi ile ilgili bir adım yok. Güvenli bölgede bir gelişme var mı?
- Benim bu düşüncemi G-20 ülkelerinin tamamına yakını biliyor. Terörden arındırılmış güvenli bölge, bunun yanında uçuşa yasak bölge... Düşüncelerimi hepsine aktardım, hepsi olumlu sözler söyledi ama dönüş henüz olmadı. Sayın Merkel ile paylaşacağız, önümüzdeki günlerde Sayın Obama'yla telefon görüşmesi de yapabilirim. Biz koalisyon güçleri olarak bir adımı attıysak, arkasını getirelim. Arkası gelmeyecek bir adımı niye atıyoruz? Biz arkasını getirmezken, terör estiren Esad rejimi ile Rusya ve İran adımlar atabiliyorlar. Burada terörden arındırılmış bölge konusunda, kilometresine varıncaya kadar ABD ile mutabıkız. "Bu bile az" dedim Sayın Obama'ya; biz bunu büyütebiliriz. Suriye'den çıkacak olan ve Türkiye'den dönenlere donörlerin katkılarıyla, Suriye sınırı dahilinde güvenli bölgede üst yapısı ve alt yapısı ile bir şehir kurabiliriz.
ABD, İncirlik'in açılması ile ilgili mutabakat çerçevesinde, ABD kendi üzerine düşeni yerine getiriyor mu? Özellikle güvenli bölge konusunda...
- Yerine getirdikleri var, getirmedikleri var. Güvenli bölge konusunda ABD baştan itibaren pek inanmamıştı, sonra inanmaya başladı. Uçuşa yasak bölgeye karşı çıktılar ama onda da şu anda bir yumuşama var.
Suriye ile ilgili olarak dile getirdiğiniz, Batılı ülkelerin mesajlarındaki çelişkilerin perde arkasında ne var? AB göçmen trafiği kesilsin diye panik halinde, ama bu insanlar Rusya ve Şam rejimi tarafından vuruluyor. Diğer ülke liderleri ikili görüşmelerde bunlara ne cevap veriyor?
- Kimse 'Doğru değil' demiyor; tersine, hepsi 'Haklısın' diyor. Ama önemli olan hak vermek değil, gereğini yerine getirmek. Orada 400 bin insan katledildi, tarih katledildi, ölenler Müslüman, yok olan İslam tarihi. Bu kadar acımasızca yapılıyor, bunu kenara koymak mümkün değil. İran'ın tutumunu anlamakta zorlanıyorum, bir şey söylediğimiz zaman da güceniyorlar. Burayı niçin mezhep savaşına kurban ediyoruz? Yaşanan acılardan dolayı bizler dertliyiz, bunlar dertli değil. Avrupa dertli değil, işi ucundan tutuyor. Bizdeki PKK terör örgütünün hücrelerinden çıkan silahlarda, Rus var mı var, ABD silahları, Batı'nın var mı, var. Nereden geliyor bu silahlar? PYD'nin durumu ortada. 'Yapmayın, bunlara göndereceğiniz silahların bir kısmı da DAEŞ'e gidecek' diye uyardık. Şimdi en modern silahlar DAEŞ'in elinde. Biz stratejik müttefikiz, bu silahların bazılarını almakta zorlanıyoruz. Dost dediklerimiz gereğini yapmıyor.
Halep, kuzey koridoru... Suriye'de önümüzdeki günler tedirgin edici görünüyor. Türkiye'nin hassasiyetleri belli. Suriye'de bir fiili durum olur mu? Olursa Türkiye ne yapabilir?
- Hassasiyetlerimizin olduğu konular var. Irak'ta düşülen hataya Suriye'de düşmek istemiyorum. Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu söylemediler. Birileri de gizli kulisler yaptılar. O insanların kimler olduğunu sizler araştırır bulursunuz. 1 Mart tezkeresi çıksaydı Irak'ta durum böyle olmazdı. O tezkere Türkiye'yi masaya getirecekti. O zaman Bush, benle yaptığı görüşmelerde bir ricada bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla başbaşa kaldık. Sonra göreve geldim, Başbakan oldum, tekrar ricada bulundu ve tezkere geçti ama o zaman da, oradaki Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimiz bizim oraya girmemizi istemediler. Biz de dedik ki istenmediğimiz yere girmeyiz. Şimdi Suriye'de de, bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle gitmez. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası, sadece Türkiye'nin hava sahası değil, aynı zamanda NATO hava sahası. Onlar da gerekli adımları atmak durumunda.
Suriye konusunda, çözüm için bir tarih vermek mümkün mü?
- Bu işlerin tarihi olmaz. Nitekim Suriye krizinde de çok farklı şeyler düşünülüyordu, ama olay hâlihazırda 5 yılı aşmış vaziyette.
Sur'da HDP vekillerinin lince gidebilecek tepkilerle karşılaşmasına ne diyorsunuz?...
- Benim Kürt kardeşlerimin, oradaki halkın o milletvekillerine borcu yok, tam aksine alacağı var. Zira o vekillerin, Kürt halkına, Güneydoğu'ya zarardan başka bir şeyleri olmadı. Kan, ölüm götürdüler. Güneydoğu halkı hem topraklarına, hem de özgürlük mücadelesine sahip çıkacak. Bunun önündeki en büyük engel o dediğiniz kişiler.
BBC'de bir haber çıktı. PYD'nin yanlış yönlendirmesi ile ABD savaş uçakları sivilleri vurdu deniyordu... Batı kamuoyunda PYD'ye bakışta bir farklılık oluşabileceğini düşünüyor musunuz?
- PYD bir terör örgütü. YPG bir terör örgütü. PKK ne ise PYD de o. Bunu bütün uluslararası örgütlere taşıyacağız. Taşımadığımız her an bizim için kayıp. Terör örgütü olarak ilan edilmesi için adımlar atılmazsa, geç kalırız... Ve bakın, ABD Başkan Yardımcısı Biden yanında bir yardımcısı ile geldi. Daha önce Sayın Obama'nın yanında da adı geçen bir ulusal güvenlik temsilcisi. Cenevre görüşmelerinin olduğu dönemde PYD gidemiyor, o kalkıyor, Kobani'ye gidiyor. Kobani'de sözde bir generalden plaket alıyor. Biz nasıl güveneceğiz? Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani'deki teröristler mi?
"Seferberlik ilan edeceğiz" diye bir açıklama yaptı Sayın Başbakan. Ayrıca "Masa İmralı'da değil Ankara'da" dedi. Leyla Zana'nın sizinle bir görüşme talebi olmuştu; muhataplık anlamında bundan sonraki süreç nasıl gelişir?
- İmralı hiçbir zaman hükümetin bir muhatabı olamaz, kesinlikle olmamalı da. İmralı ile devletin çeşitli kurumları, başta MİT olmak üzere görüşebilir; sadece onunla değil başkaları ile de görüşülebilir. Şimdi, Leyla Hanım... Tamam bunu konuştuk ama önce git yemin et! Milletvekili olmanın tescili yemin. Yemin ettikten sonra, herhangi bir pazarlık kaydı olmaksızın benden bir randevu istersen, başbakanlığımda nasıl yaptıysam burada da kabul ederim. Ama hem yemin etmeyeceksin, hem de bazı şartlardan söz edeceksin. Bu olmaz. Cumhurbaşkanlığı makamına uygun bir tavır değil bu.
İsrail ile ilişkiler hangi noktada?
- İsrail meselesinde bütün samimiyetimizi koruduk: Bir özür, iki tazminat, üç ambargonun kaldırılması. Sayın Obama'nın devreye girmesiyle özür sağlandı. Tazminatta da bir yere gelindi. Ambargoya gelince, bunun içeriği var. Bir, Filistin'in ciddi enerji sıkıntısı var. Bu noktada, Türkiye referanslı olabilir, enerji üreten bir gemi ile Gazze'ye enerji verilmesini sağlamak gibi... İki, bununla birlikte iletişim hatlarının kurulması lazım. Üç, ciddi su sorunu var orada, onun için sondaj çalışmaları veya denizden arıtma suretiyle su temini. Dört, bunun şebekelerinin kurulması. Bunun dışında hastanelerin şu anda bir tanesini bitirdik. Yeterli değil yaygınlaştırılması lazım. Okullar, bunların devamı gerekiyor. İnşaat malzemesi filan aklınıza ne gelirse. Bunu İsrail kabul etmiyor. Kızılay, Kızılhaç başka ülkelerden gelenleri nasıl topluyorsa, madem bize güveniyorsunuz, inşaat malzemelerini, giyim vesaire bütün malzemelerine biz damgamızı vuralım, sorumluluğunu alalım ve gösterilen giriş kapılarından buralara sokalım.
'İDAM KARARLARI KALDIRILMADIKÇA SİSİ İLE GÖRÜŞMEM'
Mısır ile ilişkilerde son durum nedir?
- Benim tavrım net: Mursi ve arkadaşları başta olmak üzere idamlarla ilgili kararlar kaldırılmadıkça, ben Sisi ile görüşmem. Fakat bizim Mısır halkı ile halkımız arasındaki ilişkinin devamı noktasında da asla olumsuz değilim. Bakanlarımız görüşebilirler. Peki Başbakan görüşebilir mi? Ben Başbakanımızın görüşmesini doğru bulmam. Başbakanlığım döneminde de bu kanaatteydim. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanını darbeyle indirerek oraya yerleşen bir insana, demokrasiye inanmışsak, bu şekilde bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Bizim halkımız ile Mısır halkı, aynı kültür, aynı değer yargılarına inanan iki ülke. Tabii ki biz bu noktada kopamamalıyız.