Başbakan Erdoğan, ekibi ve gezisini izleyen biz 8 gazeteci geçen perşembe günü öğle saatlerinde Viyana'ya indik. Otelimize yerleştik. Bir saat kadar sonra uzun bir konvoy oluşturan araçlara bindik. Ver elini Erdoğan'ın Avusturyalı Türkler'le buluşacağı spor salonuna... (Not: Avusturya'da 300 bini aşkın Türk var.)
Viyana'yı baştan başa katettik. Sonra kent dışına çıktık. Git git bitmiyor... Neredeyse 45 dakika sonra spor salonu ufukta göründü.
Toplantıyı düzenleyen kurulun bir üyesine sordum:
- Viyana içinde hiç mi salon yoktu da, bizi buralara attınız?
- Olmaz olur mu? Bunun iki-üç katı büyüklüğünde yığınla salon var.
- Peki neden onlardan birini kiralamadınız?
- Hiçbirini vermediler.
- Neden?
- "Hepsi sezon sonu onarımından geçiyor" gerekçesiyle reddettiler.
***
Düzenleme kurulu üyesi derin bir iç çektikten sonra anlattı:
"Burası, buz pateni salonu. Adı, 'Albert Schultz Eishalle'. Avusturyalılar salonu verirken, tesisin çevresini demir barikatlarla çevirmemizi şart koştular. Barikat aramaya başladık. Kime başvurduysak, 'Stoklarımız tükendi' yanıtını aldık. Mecburen Almanya'dan getirttik. Sonra buz pateni sahasını halıyla kapatıp, konuklar için sandalyeler koymak istedik. Rastlantıya bakın; Viyana'daki tüm halı mağazalarının da stokları tükenmiş! Haydi, halıları da Almanya'dan alıp getirmek zorunda kaldık..."
- Buna engelleme, yokuşa sürme değil, açıkça köstekleme denir.
"Durun, daha bitmedi" dedi ve öyküsüne devam etti:
***
"Bu salon 8.500 kişi kapasiteli. Avusturyalı yetkililer, 'İçeriye en fazla 6 bin kişinin girmesine izin veririz' dediler. Nedenini sordum. İzdihamdan tribünler çökebilirmiş. 'Peki, buz pateni maçlarında tribünler lebalep doluyor, tribünler çöküyor mu?' dedim. Sustular. Uzun pazarlıklardan sonra bin kişilik ek kontenjan verdiler.
'İyi ama' dedim, 'Başbakan Erdoğan'ı görmeye en az 40 bin kişi gelecek. Dışarıda kalanları ne yapacağız?'
Onun bizim sorunumuz olduğunu söylediler. Salonun dışındaki alanın çevrilip, dışarıda kalanlara tahsis edilip edilemeyeceğini sordum. 'Zinhar' dediler, 'Biz size sadece kapalı salon toplantısı için izin verdik. Hem sonra o alanı kapatırsanız, trafik alt-üst olur...'
Haydi yine uzun bir pazarlık süreci. Sonunda salon dışındaki alanı çevirmemize razı oldular. 'Ama o alandakiler sadece kuracağınız büyük ekranlardan Erdoğan'ı izleyecekler. Slogan atmak, gösteri yapmak yok!'
Kabul ettik. Gördüğünüz gibi alanı çevirdik. Dev ekranlar koyduk. Portatif tuvaletler yerleştirdik..."
***
Hepsi bu değil. Erdoğan'ın Viyana'ya gidişinin arefesinde gerek Avusturyalı siyasetçiler, gerek Avusturya partilerindeki Türk siyasetçiler, gerekse Avusturya basını müthiş bir baskı kampanyası başlattı.
Avusturya'nın 28 yaşındaki Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz, "Erdoğan'ı açıkça uyarıyorum, Avusturya toplumunu bölemez. Doğru şeyler söylemek zorunda" dedi.
Avusturya Özgürlük Partisi (Hani şu, Jörg Haider'in kurduğu aşırı sağcı parti) lideri Heinz-Christian Strache, Erdoğan'ın gelmesini istemediklerini söyledi.
Yeşiller Partisi'nden Alev Korun ve Efgani Dönmez, "Erdoğan'ın ziyareti birlikte yaşama zarar verir" diye buyurdu. (Not: Alev Korun, Gezi olayları sırasında destek için İstanbul'a koşup geldi.)
Avusturya Sosyal Demokrat Parti'den Nurten Yılmaz, "Gelsin ama seçim konuşması yapmasın" dedi. (Not: Sosyal Demokrat Parti, Viyana'daki Gezi yandaşlarına sponsorluk yaptı.)
***
Salona girdik. Az sonra Erdoğan'ın adı anons edildi. Öyle bir elektriklenme, öyle bir dalgalanma oldu, öyle bir coşku yükseldi ki, İstanbul'daki o ünlü Yenikapı mitingini bile solladı.
Ve Erdoğan mikrofonu eline aldı, "Kardeşlerim..." diye başladı. Avusturyalı yetkililerin tüm engellemeleri, kösteklemeleri, kötü niyetli çıkışları, bir ayrıntı olarak kaldı.
İşte Viyana'da bir günün özeti böyle...