Türk Edebiyatı'nda "Gurbet Şairi" diye bilinen Kemalettin Kamu'nun en ünlü dizelerini zaman zaman mırıldanırım: "Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde..."
"Gurbet", Arapça "Garb"tan türeme, yani Batı'dan. İnsanlar o zamanlar Batı'ya gitmeyi gurbete çıkmak olarak görüyorlarmış.
Ama bu kez biz Doğu'ya, Uzakdoğu'ya gittik. Japonya'ya, Singapur'a, Malezya'ya. Başbakan Erdoğan'la.
İstanbul'dan gecenin bir vaktinde yola çıktık, 11 saatlik uçuştan sonra gecenin bir vaktinde Tokyo'ya indik. Yağmur yağıyordu.
Resmi program bir gün sonra başlayacağı için birkaç saatlik dinlenmenin ardından muhteşem "Hotel Imperial"in lobisinde buluşup kaynatmaya başladık.
***
"Bir ilin valiliğine Cemaat'e yakın biri atandı mı, Hizmet'çiler ellerini ovuştururlar. Bir kaleye Truva Atı soktular diye.
O ilde valinin yanı sıra emniyet müdürü de Cemaat'e yakın biriyse, Truva Atı'nın içine gizlenmiş askerler dışarı çıkarlar usul usul.
O ilde bir de defterdar Cemaat'ten biriyse, bingo!
İşadamlarına makbuzlar kesilmeye başlanır. Hizmet'e yardım adına. Dini çalışmalara, etkinliklere katkı, dini bütün gençlerin eğitim giderlerine destek adı altında. Her ay kesilir makbuzlar. Haraç gibi. Ödemeyen olursa, haraca direnen çıkarsa, yandı ki yandı. Mali şubeden adamlar basar mekânını. Maliyecilerin biri gitmeden diğeri damlar. Ne yapacak? Ya ödeyecek, ya yüklü mü yüklü vergi cezasına hazır olacak, ya mekâna kilit vuracak, ya da terki diyar edecek.
Alaattin Çakıcı'nın, Sedat Peker'in organizasyonundan tek farkı, haracı dini kılıfa sarmaları..."
***
Tokyo'dan gecenin bir vaktinde ayrıldık. 7 saatlik uçuştan sonra Singapur'a indik. Boş zamanımız azdı. Kısa süreliğine lobide bir araya gelebildik.
"Tarik, yol demek. Tarikat, gerçeğe ulaşmanın yolu diye tanımlanır, yorumlanır.
Ama bunlar Tarikat'ı güce ve servete ulaşmanın yolu olarak kullandılar..."
Singapur'dan bir saatlik uçuşla Kuala Lumpur'a geçtik. Orada da zaman kısıtlıydı. Lobi muhabbeti kısa sürdü.
Malezya'nın başkentinden ayrılmadan hemen önce Başbakan Erdoğan, gezisini izleyen biz medya temsilcileriyle bir araya geldi. Sordum:
"17 Aralık Operasyonu'nun üstünden aşağı-yukarı üç hafta geçti. Bu sürede büyük resmin tamamı ortaya çıktı mı?"
Erdoğan tereddütsüz yanıtladı: "Hayır, ortaya çıkacak daha çok şey var. Bir bedene giren virüs misali. Virüs, biliyorsunuz, bir vücuda girer, uzun süre yerleşir ve orada kendine yer edinir. Ama vücut sonra o virüse karşı kendisini toparlar, sonra da o virüsü yok eder."
***
Kuala Lumpur'dan oranın saatiyle gece yarısı yola çıktık, 11.5 saatlik uçuştan sonra sabah 05.45'te İstanbul'a indik. Valizleri beklerken, vakit geçirmek için küçük bir grup oluşturduk. Ayaküstü.
"Bir vaizin ve onun çevresinde toplanan birkaç kişinin bu kadar büyük bir organizasyon yapabileceklerine inanmak, hem hayatın olağan akışına aykırı, hem de insan aklına hakaret. Birkaç kişilik çekirdek kadrosu bulunan bir oluşum, hangi adı taşırsa taşısın, devletin bu kadar derinliklerine sızamaz.
Onlar zahiri fotoğraftan başka bir şey değil.
Asıl büyük resim, onların arkasında.
Ve o gizli büyük resimdekiler az daha devleti ele geçiriyorlardı. Büyük tehlike atlattık. Hepimize geçmiş olsun..."
***
"Tırnak" içinde aktardıklarım, AK Partili milletvekillerinin, AK Partili işadamlarının, bürokratların, hatta bazı gazetecilerin anlattıkları...
Diller çözülüyor.
Çünkü yakın tarihe kadar tehlike küçümsenmiş, genel bir akıl tutulması yaşanmıştı.
Ve çünkü şimdi tehlikenin ne denli büyük ve derin boyutlara ulaştığı dehşetle görüldüğü için, bünye o virüse karşı topyekûn saldırıya geçti.
***
Sahi, biz bu bir hafta boyunca Tokyo, Singapur, Kuala Lumpur'a mı gittik, yoksa Ankara'ya mı?